Saturday, October 21, 2006

ŞİRKETLER HUKUKU DERS NOTLARI

Şirketler Hukuku Ders Notları




ÖNSÖZ:
Yapıtın hiçbir iddiası yoktur,sadece birkaç kitap, makale ve Yargıtay kararları doğrultusunda çıkarılmış çok genel anlamda bir çalışmadır.özellikle öğrenci arkadaşlarıma sınavdan bir gün öncesinde çalışmaları için tavsiye edilebilir.
1.ŞİRKET KAVRAMI

1.GENEL AÇIKLAMA
A) GENİS ANLAMDA ŞİRKET: bir girişimde,bir faaliyette,hukuki veya fiili bir durumda herhangi bir tarafta birden fazla kişinin bir araya gelmesidir.
B) DAR ANLAMDA ŞİRKET:kazanç sağlamayı hedef edinen kişi ve mal topluluğudur.

2.ŞİRKET AKTİNİN UNSURLARI:
Şirket bir akittir ki; onunla iki veya ziyade kimseler emeklerini ve/veya mallarını müşterek bir gayeye erişmek için birleştirmeyi iltizam ederler. BK 520
A)ŞAHIS UNSURU:
- en az 2 kişi
-kural olarak gercek yada tüzel kişi farketmez(istisnası var or.kollektif şrkt
B)AKİT UNSURU :
- İradelerin şirket kurma noktasında birleşmesi lazım
-açık veya zimnı irade olabilir
-şirket aktinde karşılıklı ve birbirine zıt menfaat yoktur ; ortak menfaat vardır
-kural olarak şekil şartı yoktur

*Bir şirket ,TK da tarif edilen şirketlerin mümeyyiz vasıflarına haiz degilse adi şirket olarak nitelendirilir.
C)SERMAYE UNSURU:
- şirketin kuruluşu ve işleyişi için gerekli olan ve ortaklar tarafından taahhüt edilen ve parayla ölçülebilen değerdir.
-her ortak belli bir miktarda sermaye getirmek zorundadır.
-zorunludur
-şirketin amacına göre sermaye türü de değişebilir.
-mamelek kavramından farklıdır.
D)MÜŞTEREK AMAÇ UNSURU:
-her ortak aynı amacı gütmelidir.
-derneklerden farkı şirketin amacının iktisadi olmasıdır
- kural olarak kazancada zararada beraber katılacaklardır istisna:şirkete sadece meğini getiren taraf akitte hüküm bulunmak şartıyla zarara katılmaz.
E)AFFECTİO SOCİETATİS UNSURU:
-müşterek amaca ulaşabilmek için gayret ,özen ve çaba harcama anlamına gelmektedir.
-tüm şirketlerde vardır ama oranları farklıdır.
-hiçbir zaman tamamen ortadan kalkmaz
3)ŞİRKETLERİN TASNİFİ
A) TÜZEL KİŞİLİĞİ BULUNUP BULUNMAMASINA GÖRE

Tüzel kişiliği olanlar Tüzel kişiliği olmayanlar
Adi şirket donatma iştirakı
Ticaret şirketleri kooperatifler
*Tüzel kişilik şirketi kurucularından bağımsız hale getirir;alacaklıya karşı birinci derecede sorumlu olan şirket tüzel kişiliğidir.
B)ŞAHIS VEYA SERMAYE ŞİRKETİ OLMALARINA GÖRE
1.ŞAHIS ŞİRKETLERİNİN ÖZELLİKLERİ
- Bu tip şirketlerde şahısların kimlikleri önem taşır.
- Şirket akdi oybirliğiyle değiştirilir.
- Ortaklardan birinin ölümü, iflası kısıtlanması şirketi sona erdirir.
- Aksi kararlaştırılması mümkün olmakla beraber;ortakların gerek sermaye koyma gerek kar ve zarara katılma borçları eşittir.
- Rekabet yasağı tüm ortaklar için geçerlidir.
- Yönetim/denetim/temsil tüm ortaklar tarafından aynı ölçüde gerçekleştirilir.yani tüm ortaklar ayrı ayrı ve tek başlarına yapabilirler .
2.SERMAYE ŞİRKETLERİNİN ÖZELLİKLERİ
- Bu tür şirketlerde önemli olan ortakların kimlikleri yetenekleri değil, şirkete getirdikleri sermayedir.
- Her ortağın kar ve zarara katılma hak ve yükümlülükleri sermaye paylarıyla orantılıdır.
- Ortaklar şirkete getirdikleri sermaye pay ile söz sahibi olurlar.
- Yönetim/denetim/ temsil kişiler tarafından degil organlar tarafından kullanılır.
C)SERMAYE YAPILARINA GÖRE
1SABİT SERMAYELİ ŞİRKETLER
- Ortak taahhüt ettiği sermaye oranıyla sorumludur; yani 2ci dereceden sınırlı sorumludur
- Şirketin sermayesi esas akitte belirtilmek zorundadır.
- Sermayede yapılacak değişiklik esas akdi değiştirme zorunluluğunu doğurur.
2DEĞİŞİR SERMAYLİ ŞİRKETLER
- Ortak sınırsız sorumludur.
- Şirket alacaklılarına karşı ortaklar sınırsız sorumludur.
- Sermaye miktarı belirli olmayabilir.
- Sermayenin önemi iç ilişkide kendini gösterir.
3KAYITLI SERMAYELİ ŞİRKETLER
- Halka açık AŞ. lerde vardır.
- Esas sermayenin değiştirilebilmesi için GK ait olan bazı yetkilerin YK ya devri suretiyle bazı kolaylıklar getirilmiştir.
D)ŞİRKETİN BORCU SEBEBİYLE ORTAKLARIN SORUMLULUĞUNA GÖRE
1.DOĞRUDAN DOĞRUYA-DOLAYLI SORUMLULUK
- Muhim olan tüzel kişiktir. Or: adi şrt. Tüzel kişiliği yoktur dolayısıyla ortaklar direk olarak sorumludurlar
2SINIRLI- SINIRSIZ SORUMLULUK
- Şahıs şirketlerinde ortaklar şirket alacaklılarına karşı bütün malvarlıklarıyla yani sınırsız sorumludur
- Sermaye şirketlerinde ortaklar ,alacaklılara karşı şirkete getirmeyi taahhüt ettikleri sermaye kadarıyla sorumludurlar.
3ADİ- MÜTESELSİL SORUMLULUK
- Sermaye şirketlerinde adi şahıs şirketlerinde ise müteselsil sorumluluk esastır.
ADİ ŞİRKET:
- Tüzel kişiliği yoktur
- Şahıs şirketidir.
- Değişir sermayeli şirkettir.
- Ortaklar şirket borçlarından dolayı birinci dereceden,sınırsız ve müteselsilin sorumludur
ANONİM ŞİRKET
- Ticaret şirketidir.
- Tüzel kişiliği vardır.
- Sermaye şirketidir
- Sabit sermaye şirketidir
- Ortaklar şirket borçlarından dolayı 2 derece sınırlı adi şekilde sorumludur.
I.GENEL OLARAK
1.GİRİŞ
* AO, özel borç ilişkilerindendir. BK 520 541
* AO, hükümleri uygun düştüğü ölçüde ticaret ortaklıkları ve henüz tüzel kişilik kazanamamış dernekler hakkında da uygulanır.
2.TANIM
* 2 veya daha fazla kişinin emek ve/veya sermayelerini birleştirmek suretiyle , iktisadi bir amacı gerçekleştirmek üzere kurulan ortaklıktır.
* Tüzel kişiliği yoktur.
3.UNSURLARI
* Akit unsuru: birbirine uygun irade beyanları şart / açık ve zimni irade olabilir /akdin asli unsurları hakkında açık yada kapalı olarak ortak amaç ve bu amacın gerçekleştirilmesi ereği az-çok belirgin olmalıdır
* Şahıs unsuru: 2 den fazla olmalı ayrıca kural olarak gerçek yada tüzel kişi olması fark etmez.
* Katılma payları: kişisel emek ,ticari itibar,para, sinai haklar,taşınmaz hakları vs.
* Müşterek gaye:erişilmesinde ortakların ortak yararları bulunan son hedeftir.
* Affecti societatis: ortak amacın kar veya zararını paylaşmak ereğine yönelmesi gerekir.yani gayeye ulaşabilmek için çaba sarfedilir.
II.TÜZEL KİŞİLİK
* AO,da tüzel kişilik yoktur.
* Dolayısıyla sorumluluk doğrudan doğruya ortaklara aittir.
* tüzel kişiliği bulunmamasına rağmen ticaret unvanı kullanabilirler.
III.GİZLİ ŞİRKET
* burda mevcut bir ticari işletmeyi işleten ile maddi açıdan gerekli katkıyı sağlayan kişiler mevcuttur.fakat dış ilişkilerde sermayeyi getirenin herhangi bir özelliği yoktur.
* Yani gizli ortak şirket ilişkisinde görülmemektedir.
* Dış ilişkide gizli ortak sorumlu yada temsilci olamayacağına rağmen,iç ilişkide bunlar gizli ortak tarafından paylaşılabilinecektir.
* Herhangi bir şirketin ortağı kendi payını şirket ortakları dışında başkasıyla paylaştığı zamanda gizli şirketten bahsedilir.
IV.UYGULANACAK HÜKÜMLER
* Gizli şirket hakkında BK520-541 hükümleri uygulanır
* Ayrıca TK136-152 maddeleride AO için kullanılabilir.
ADİ ŞİRKETİN KURULUŞU
1GENELAÇIKLAMA:
* Kuruluşu oldukça kolaydır.
2.ŞEKLİ
* Şekle tabi tutulmamıştır. BK11 aktin sıhhati ,kanunda sarahat olmadıkça hiçbir kele tabi değidir.
* Dolayısıyla tescil ve ilanada gerek yoktur .
* Fakat ortaklar kendi aralarında şekil şartı koyabilirler;bu halde şirketin kurulabilebilmesi için öngörülen şekil şartı gerçekleştirilmelidir. Aksi halde kurulmamış sayılır.
* Ortakların şirket kurma noktasında irade beyanları uyuşuyorsa şirket kurulmuş sayılır.

3.SERMAYESİ.
* Müşterek amacın gerçekleştirilmesine elverişli olmak şartıyla kanuna kamu düzenine ahlaka adaba aykırı olmayan her türlü şey adi şirkete sermaye olarak getirilebilir.
* Sermaye unsurunda dikkat edilecek husus: sermayenın fiilen getirilmesi degil onun taahhüt edilmesidir.
4.KONUSU
* Herhangi bir açık hüküm yoktur. O yüzden genel hükümlere bağlıdır.
* Yani kanuna ahlaka adaba kamu düzenine ve şahsi haklara aykırı olmamak şartıyla istenilen her şey olabilir
* Bunlara aykırı ise BK20 uyarınca butlan hükümleri uygulanır.

ADİ ŞİRKETİN İŞLEYİŞİ
1GENEL AÇIKLAMA:
* Bu konuda kanun genellikle tarafların iradelerine üstünlük tanımaktadır, dolayısıyla işleyişle ilgili olan hükümler düzenleyici niteliktedir.
2ADİ ŞİRKETTE İÇ İLİŞKİ.
* Ortakların,kanunun kendilerine tanıdığı serbestiden yararlanarak,kendi aralarında geçerli olacak hükümleri belirlemeleri ifade edilir.
A)sermaye taahhüt etme borcu
* Sermaye: şirketin kuruluşu ve işleyişi için gerekli olan ve ortaklar tarafından taahhüt edilen ve parayla ölçülebilen değerdir.
* Müşterek amacın gerçekleşmesi için gerekli olan vasıtalar sağlanmalıdır.
* Sermaye payı aynı olmak zorunda değildir.
* Hangi ortağın hangi oranda sermaye taahhüt ettiği şirket akdinde belirtilmelidir.
* Eger belirtilmemişse bütün ortaklar eşit miktarda sermaye taahhüt ettiği kabul edilir.BK 521/1
* Mal hak emek sermaye olarak taahhüt edilebilir mülkiyet yada kullanma hakkıda olabilir.
* Mal:menkul ,taşınmaz olabilir. Bu malların kullanım hakkıdahi olabilir.
* Mal dışında bazı hakalr:alacak , sinai haklar olabilir.
* Emek:sermaye şirketlerinden farklı olarak emek de sermaye olarka getirilebilir...........* sadece emeğini sermaye olarak getiren ortak akte konulacak bir hükümle zarardan muaf tutulabilir.
* Dış ilişki açısında sermaye türü öenmli değildir lakin; tüm ortaklar sınırsız sorumludurlar.
* * Adi şirkette kural olarak elbirliği mülkiyeti hükümleri geçerlidir. Böylece ortakların şahsi alacaklıları, alacaklarını ortağın şirketteki tasfiye payından alabileceklerdir. Çünkü elbirliği mülkiyetinde ortakların payları birbirinden ayrılmış değildir.
B)Kara katılma ve zararı paylaşma: 3 yöntemle belirlenir.
* Öncelikle adi şirket esas aktinde bu konuda hüküm olup olmadğığna bakılır
* *sadece zarara yada sadece kara ilişkin bir hüküm mevcut ise bu hüküm diğeri içinde geçerli olur
* akitte belirtilmişse sadece emeğini sermaye olarak getiren kimse zarara katılmayabilir.
* Akitte bu konuyla ilgili herhangi bir hüküm yoksa sermaye payları ne olursa olsun ortak kara ve zarar eşit olarak katlanacaktır.

C)Şirketin yönetimi
1. genel açıklama:İç ilişkide yönetim = dış ilişkide temsil
2. yöneticilerle şirket arasındaki ilişkinin hukuki niteliği: kural olarak vekalet hükümleri geçerlidir. Yani yetkisi olmadan yöneticilik yaparsa vekaletsiz iş görme hükümleri uygulanır
3. yönetim yetkisinin kapsamı
* Olağan işler:kural her ortak kendi başına şirketi yönetebilir bunun aksi akitle yada ortaklar kurulu ile yapılabilir.
* Olağan işler her işe göre değişebilir.liste verilmesi zordur.
* * şirkette yönetim yetkisi,genel kuruldan ayrılarak ortaklardan bir yada birkaçına verilmişse; olağan işler bakımından yönetici olmayan ortaklar yapılan bu işe karşı itiraz dahi edemezler.
* Olağanüstü işler: de şirketi bağlayacak bir karar alınabilmesi için yönetici olsun olmasın tüm ortakların oybirliği gerekir. Ancak işin geçikmesi dolayısıyla şirket önemli ölçüde zarar ve tehlike ile karşılaşacaksa oybirliği şartı uygulanmaz.
4. Yöneticinin hak ve yükümlülükleri
a)hakları:
* Şirketi yönetmek
* Üçret talep etmek
* Masraflarını talep etmek
b)yükümlülükleri
* Özen ve ihtimama borcu
* vekil gibi sorumluluk
* verdikleri zararların tazmin ile giderilmesi
* hesap vermek ve kar paylarını ortaklara dağıtmak
* şirketin işlerin incelenmesine izin vermek
D)Şirketin denetimi
* bütün ortaklara emredici olarak inceleme hak ve görevi tanınmıştır.
* Bu hakkın ortadan kaldırılmasını düzenleyen bir hüküm belirtilmesi mümkün değildir.yapılırsa geçersiz sayılır.
* Affectio societatisin uzantısıdır.
E)Rekabet yasağı
* Bütün ortakların, şirketin amacına aykırı veya şirkete zarar verebilecek işleri gerek kendi gerek başkaları hesabına yapmaması demektir.
* İhlali halinde;diğer ortaklar şu hakları talep edebilirler.
* Uğranılan zarar ve ziyanın karşılanması
* İşin adi şirket hesabına yapılmış sayılması
* Yasağa uyulmaması halinde haklı sebep sayılırsa şirketin feshi gerekebilir.
F)Ortaklar arasında değişiklik
1. yeni ortağın girmesi:bütün ortakların rızasına bağlı.payın devri halindede bütün ortakların rızasına bağlı
2. ortaklardan birinin şirketten çıkması:diğerlerin izni şart.(fesih hakkı verilebilir)
3. ihraç:kural olarak mümkün değildir. Haklı sebep gösterilerek çıkarılabilir.
3.ADİ ŞİRKETTE DIŞ İLİŞKİ
A.Şirketin temsili:3. kişilerle bir takım hukuki ilişkilere girmektir ve yöneticilik görevinin bir uzantısıdır.
* Bütün ortak ayrı ayrı yönetim ve temsil yetkisine sahiptir.
* Yapılan işlemin şirket adına yapıldığının bildirilmesi.
B Ortakların sorumluluğu:kural olarak müteselsil birinci dereceden sınırsız sorumludur.
Haksız fiilden kaynaklanan borçlarda ise , haksız fiili gerçekleştiren ortak veya yönetici sorumludur.haksız fiil; şirket adına yapılmışsa bu halde ortakların müteselsil sorumluluğu geçerlidir.
ADİ ŞİRKETİN SONA ERMESİ

Amaç birliğinin ortadan kalkması(kendiliğinden)
I.GENEL ACIKLAMA
İradi olarak
* Sona erme ile şirketin mameleki tasfiye edilir.
* Şirketin işleyişi sırasında 3.kişilere karşı üstlenmiş olan taahhütlerin bulunması ve bu durumdayken şirketin sona ermesi halinde ortakların taahhütleri devam edecektir.
BK 541
II.SONA ERME SEBEBLERİ
A)Kendiliğinden sona erme sebepleri
1. müşterek amacın elde edilmesi, veya elde edilmesinin imkansız hale gelmesi
2. ortaklardan birinin ölümü
3. ortağın tasfiye payının haczi,ortağın iflası veya kısıtlanması
4. akitte belirtilen sürenin dolması; süre dolamsına rağmen şirket devam ediyorsa şirket artık süresiz hale gelmiş sayılır.
B)İradi olarak sona erme sebepleri
1. ortaklar iradesiyle:kural olarak ortak iradesiyle sona ermez.istisnaları:
* Akitte tek taraflı fesih hakkının tanınmış olması
* Şirketin belirsiz süreli olarak kurulmuş olması
* Şirketin herhangi bir ortağın yaşamı boyunca geçerli olacağı hususu belirtilmişse
* Son iki fıkrada belirtilen fesih taleplerinin iyiniyet ölçüleri içerisinde ve en az 6 ay önceden yapılması gerekir.
* Ortakların istemeleri halinde her zaman şirketin feshine karar verilebilir
2. Hakim iradesiyle:haklı sebep olarak belirtilen hallerde mahkeme tarafından gerçekten haklı bulunursa şirketin sona ermesi söz konusu olacaktır.
III.ŞİRKETİN TASFİYESİ,
A)Genel açıklama :şirketin sona ermesiyle şirket tasfiye sürecine girer.tasfiye işleminin bitmesiyle ortaklar arasindaki müşterek gaye ortadan kalkar. Ve ilişkisi sona erer.
B)Tasfiye işlemini gerçekleştirecek olanlar
* Ortaklar: bu durum olağanüstü bir durum olduğu için tüm ortaklar birlikte (yönetici olup olmama mühim değil)
* Tasfiye memurları: akitle yada ortaklar kurulu kararıyla tasfiye memurları belirlenebilir.tasfiye memurlar ortak yada 3.kişi olabilir.
* Mahkeme kararıyla belirlenenler:ortaklar yada tasfiye memurları yapmamışsa mahkeme memur seçer.
C)Tasfiye işlemleri
1.DIŞ tasfiye: 3. kişilerin Adi şirketlerle olan bağlarının ortadan kaldırılmasına yönelik aşamaya denir
* Önce aktifler paraya çevrilir.
* 3.kişilerdeki alacaklar tahsil edilir.
* Elde edilen para tasfiye masrafları ve 3. kişilere olan borçlar için harcanaktır.
2.İÇ tasfiye :
* Dış tasfiye aşamasında şirket borçları tamamen ödenmiş ve elde para kalmışsa iç tasfiyeye geçilir
* Bütün aktiflerin ve malların paraya çevrilmiş olması dolayısıyla bakiye para öncelikle ortakların getirmiş oldukları sermaye paylarının iadesi için kullanılır.
* Ortaklardan biri bir şeyin mülkiyetini sermaye olarak koymuşsa; o şeyi tasfiye sırasında aynen geri alamaz.ortak o “şeye”sermaye olarak konulurken ne tutarda değer biçilmişse ; o değeri isteyebilir.konulan şeye değer biçilmemişse o şeyin o tarihteki değeri tayin edilir.,o değer istenir.
* Ortak ortaklığa borç vermişse ; bu konudaki talebi ortak olarak değil alacaklı olarak söz konusu olacaktır.yani ortaklığın borçları ödenirken ödenecektir.

a)kar elde edilmişse:ortakların getirmiş oldukları sermaye paylarının ödenmesinden sonra tasfiye yapanların elinde hala para kalmışsa kar elde edilmiş sayılır.bu durumda 3 ihtimal vardır
* Şirket akdine bakılır: karın nasıl paylaşılacağı hususunda akitte herhangi bir hüküm varsa o uygulanır. Fakat akde konulan karın paylaşılması ile ilgili husus aşırı dengesizliğe yol açmamalıdır yanı aslan payı şartı geçersizdir.
* Akitte hüküm yoksa kar eşit olarak paylaşılacaktır.
* Sadece kar yada sadece zarar hakkında hüküm konulmuşsa aynı hüküm diğeri içinde geçerli olacaktır.
b)zarar edilmişse :tüm aktifler paraya çevrilmesine rağmen halen ödenmeyen borçlar varsa şirket zarardadır
* Şahıs şirketi olduğu için ortaklar katlanmak zorundadır.
* Ödenmeyen borçlar ortakların şahsi malvarlıklarıyla karşılanılır.

IV)ZAMANAŞIMI,
* Bir şirket akdine dayanan ve ortaklar arsında veya şirketle ortaklar arasında açılmış bulunan bütün davalar ile bir şirketin müdürleri,temsilcileri murakıplarıyla şirket ve ortaklar arasındaki davalar 5 yıllık zamanaşımına tabidirler.
I.TANIMI: Kollektif şrt. 2 veya daha çok gerçek kişi tarafından bir ticari işletmeyi müşterek ticaret unvanı altında işletmek amacıyla kurulan ve şirket alacaklılarına karşı ortaklarının tümünün sorumluluğu sınırsız olan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketidir.
* Ticari işletme işletilmesi: mesela esnaf işletmesi olmaz
* Ticaret unvanı kullanılması:tüm ortakların yada sadece bırının adı soyadıyla şirketin nevini gösterir ibare ör: Ahmet KILINÇ turizmcilik kolektif şirketi
* Gerçek kişi ortaklardan oluşması
* Ortakların sınırsız sorumlu olması/2 dereceden/3.kişiler acısından aksi geçersiz
* Tüzel kişiliğe sahip
II.KURULUŞU
A.Şirket akdi
* Yazılı bir akit olmalı
* Bu yazılı akdin 3 kişiler bakımından da geçerli olabilmesi için tescil ve ilan edilmesi lazım gelir
* Akdin muhtevası:
* Ortakların kimliği , ikametgahı ve tabiiyeti
* Şirketin kollektif şirket olduğu :ortakların sınırsız sorumlu olduğu belirtilse yeterlidir
* Şirketin ticaret unvanı ve merkezi
* Şirketin faaliyet konusu: konu şirketin ehliyetini belirtir;konu dışına çıkıldığı vakit ehliyette ortadan kalkar. Ayrıca yöneticilerin yönetim ve temsil yetkilerinin sınırını da konu oluşturur.,
* Taahhüt edilen sermayenin miktarı ve niteliği: emek de dahil her türlü değer sermaye olarak şirkete getirilebilir.
* Ortaklarının şirket akitinin altındaki imzalarının noterce onaylanması
* Tescil ile tüzel kişilik kazanılır.ilan şirketi 3 kişilere duyurur.
B.Kuruluştan doğan sorumluluk:
* Akit yazılı ama zorunlu şartlar eksik ise adi şirket
* akit yazılı ama tescil işlemi yapılmamışsa iç ilişkide kolektif şirket
dış ilişkide adi şirket (çünkü tescil işlemi sadece 3 kişiler için yapılır.)

KOLLEKTİF ŞİRKETİN İŞLEYİŞİ
I.Genel olarak:adi şirkete benzer. Ortaklar tacir değildirler.tacir şirket tüzel kişiliğidir.ama vergi mükellefi şirket değil ortaklardır; ayrıca ortağın iflası da mümkündür.
II.İÇ İLİŞKİ:TK 159 emredici hükümlere aykırı olmayan her türlü düzenleme geçerlidir.

1.sermaye koyma borcu:
* mal ve emek sermaye olarak konulabilir.
* Önemli olan bunların taahhüt edilmesidir.
* Paradan başka bir değer sermaye olarak getirilmişse bunun para karşılığı akitte belirtilmelidir.
2.kara ve zarara katılma:
* Ortaklar faaliyet sonunda çıkan olumlu olumsuz sonuçlara katılmak zorundadırlar dolayısıyla da şirket bilançosu çıkartılmalıdır.
1. ortaklar tarafından belirlenmiş ise
* akit ile belirlenmiş ise o uygulanır fakat aslan payı yasaktır uygulanmaz.
* Paylaştırıcı ile belirlenmiş ise o belirler
2. kanunda belirlenmiş olma
* kar ve zarar taksimine dair olan karar hakkaniyete aykırı olursa eğer ; mahkemece iptal edilir. Bu halde kar ve zarara ortaklar eşit olarak katılırılar
* ayrıca bu konuyla ilgili hiçbir hüküm yoksa da eşit olarak katılırılar.
3.yönetim:
* hem hak hem de görevdir.(affectio socieatisin uzantısıdır)
* iç ilişkideki yönetim= dış ilişkideki temsil
* yönetici ancak olağan işleri yapmaya yetkilidir;olağanüstü işler tüm ortakların katılımı ve oybirliğiyle yerine getirilir.
* Yönetim şekli:Adi şirketteki gibidir :her ortak ayrı ayrı yönetme yetkisine sahiptir
a)yönetim yetkisinin bir ortağa verilmesi:
aa)akitle verilmişse : adeta tek söz sahibi gibidir.
* Diğer ortakların yapılan işlemlere itiraz etme hakları dahi yoktur. Bunun istisnaları vardır tabiki bunlar hile, ağır kusur ,kast
* Yönetici dışında kalan ortaklar aralarında anlaşarak yöneticinin yetkilerini sınırlandıramazlar. Çünkü yetki şirket akdiyle verilmiştir ve sadece onunla sınırlandırılabilir. Haklı sebep varsa mahkemeyle sınırlandırma yapılabılır.
* Yönetici dışında kalan ortaklar yöneticiyi azledemezler.
bb)ortaklar kurulu kararıyla verilebilir..
b)yönetim yetkisinin birkaç ortağa verilmesi
* Olağan işlere yönetici olmayan ortak karışamaz.
* Kural: her yönetici tek başına ayrı ayrı yönetebilir.aksi akitle düzenlenebilir.
* Yöneticinin yaptığı işleme ancak diğer yöneticiler itiraz edebilir.yönetici olmayanların böyle bir itiraz hakları dahi yoktur.
c)yönetim yetkisinin ortak dışında bir başkasına bırakılması
* Bu halde ticari mümessil sıfatına haiz şirket müdürü seçilir.
4)denetim:
* emredicidir her ortağın denetleme hakkı ve görevi vardır akitle yada ortaklar kurulu kararıyla kaldırılamaz.
5)rekabet yasağı(TK172/I)
*şirketler hukukunda rekabet yasağı hususu şahıs şirketlerinde tüm ortaklar için ;sermaye şirketlerinde ise yöneticiler için geçerlidir.
Ortak diğer ortakların rızası olmaksızın;
* rekabet yasağı kapsamına giren bir işi kendi hesabına başkası hesabına yapamayacağı gibi
* ayni nevi ticari işi yapan başka şirkete sınırsız sorumlu olarak katılamaz
* aynı nevi işi yapan şirkete de yönetici olarak katılmaz.
- Rekabet yasağının ihlali sonucunda;(rekabet yasağı kapsamına giren faaliyete izin –izin oybirliğiyle verilmelidir-verilmemiş olması ve şirketin istemesi şartıyla)
* zararların tazmini
* tazminat talep edilemiyorsa o işin şirket adına yapılmış sayılması
* kendi adına değil 3 kişi adına yapılmışsa elde edeceği menfaatin şirkete verilmesi
* yukarıdaki 3 hal dışında bir de eğer yapılan bu faaliyet haklı sebep teşkil ediyorsa şirketin feshini istemek
-zamanaşımı
* rekabet yasağını öğrendikten sonra 3ay ve her halde fiil ve işlemin yapılmasından itibaren 1yıllık zamanaşımına tabi olur..
III.DIŞ İLİŞKİ
A)Temsil
* iç ilişkideki yöneticiler dış ilişkide temsilci sıfatına kazanabilirler. Fakat yönetici ve temsilci aynı kişi olmak zorunda değildir.
* Münhasır temsil için görevlendirilen kimseler yoksa yönetici olarak seçilenler aynı zamanda temsilci sıfatına da haiz olurlar.
* Temsil yetkisinin kapsamı:şirketin amacına dahil olan her türlü iş ve hukuki işlemi şirket adına yapmak oluşturmaktadır.yani şirketin konusudur
* Temsil yetkisinin sınırlandırılması: pasif temsil yetkisi açısından bir sınırlandırma getirilemez. Şirketin konusu dahildeki hususlarda bir sınırlandırma yapılamaz. Demek oluyor ki;ticari mümessil gibi sınırlanabilir yani
1. birlikte temsil::ticaret siciline tescil ve ilan edilmiş olması şartıyla;kolektif şirketi temsil edebilmesi için birden fazla kimsenin imzasının birlikte aranması mümkündür.
2. şube ile sınırlandırma:şube işleriyle sınırlandırılması mümkündür ama tescil ve ilan şarttır.
B)Kolektif şirkette sorumluluk
1. şirketin sorumluluğu: tüzel kişiliği olması hasebiyle birinci derece sorumludur aynı zamanda şahıs şirketi olması sebebiyle ortaklarında sorumluluğu vardır
* şirket alacaklılarına karşı sorumluluk: alacaklılara karşı esas sorumlu şirket tüzel kişiliğidir lakin şirketin tüzel kişiliği vardır(şirket tacirdir)
* ortakların şahsi alacaklılarına karşı sorumluluk:şirketteki pay da ortağın şahsi malvarlığı olduğu için , takip pay dolayısıyla şirkete yönetilebilecektir....../..... şirketin sorumluluğu takibe maruz kalan ortağın payı kadar olacaktır...../..... ortağın şahsi alacaklısı ortağın kar payı yada tasfiye payı üzerinde takip yapabilir fakat öncelikle kar payına yönelmelidir..../.....kar payı yoksa şirketin feshi istenip tasfiye payına yönelinir.
2. Şirket borcundan dolayı ortağın sorumluluğu: ortak 2.derecen /sınırsız/ve müteselsilin sorumludur.
a)bazen şirket sona ermeden de ortağın şahsi malvarlığıyla şirket alacaklısı tatmin edilebilir.bu haller;
* Alacaklı birinci derecede sorumluluğun şartları gerçekleşmeden ortakların malları üzerinde ihtiyati haciz koydurtabilirler
* İflas müessesesi kural olarak tacirler için geçerlidir. Ama kolektif şirket ortakları her ne kadar tacir olmasalar da iflasa tabidirler.
b)ortakların birinci dereceden sorumlu olmaları
* Şirkete karşı yapılan takibin semeresiz kalması ör:şirketin haczi kabil malının bulunmaması,şirketin aciz vesikasının bulunması bv.
* Şirketin sona ermesi
3 sorumluluğun hukuki niteliği:
* ortakların sorumluluğu sınırsız ve müteselsilindir.aksinin kararlaştırılması
* aksinin kararlaştırılması 3 kişiler açısından anlam ifade etmez sadece ortakların kendi iç ilişkilerini ilgilendirir.
IV KOLEKTİF ŞİRKETİN SONA ERMESİ
Sona erme sebebinin gerçekleşmesiyle şirket tasfiye aşamasına geçer.şirketin tüzel kişiliği devam eder sadece yetki / amaç sınırlanır / değişir.
A.Şirketin kendiliğinden sona ermesi
1. şirket amacının gerçekleşmesi
2. şirket amacının gerçekleşmesinin imkansız hale gelmesi
3. ortaklardan birinin ölümü; mirasçılar ilgi hükme dikkat et TK195
4. ortaklardan birinin iflası; diğer ortaklar aksi kararlaştırılmamışsa müflisi ortaklıktan çıkarılabilirler.
5. ortaklardan birinin kısıtlanması
6. süreli şirketlerde sürenin dolması
7. şirketin iflası
8. sermayenin 2/3 kaybedilmesi; oybirliğiyle şirketin devamı sağlanabilir
B)İradi sona erme sebepleri
a)ortak iradesiyle (6 ay önceden feshi ihbar yapılarak)
1. şirketin belirsiz süreli olarak kurulması
2. şirketin ortaklardan birinin hayatı boyunca geçerli olarak kurulmuş olması
3. bir ortağa tek taraflı fesih hakkı verilmesi
b)mahkeme iradesiyle
1. ortakların talebiyle(haklı sebep varlığı halinde
2. Ortağın şahsi alacaklısının talebi
* Alacaklı alacağını ortağın şahsi malvarlığından yada şirketteki kar payından;elde edememişse
* Sürenin dolması üzerine şirket uzatılmış ise şahsi alacaklı mahkemeye başvurabilir.
V KOLEKTİF ŞİRKETİN TASFİYESİ
* Sona erme sebeplerinden herhangi birinin gerçekleşmesiyle şirket tasfiye sürecine girer.
* Tüzel kişilik devam eder ;ama şirketin amacı konusu değişir sınırlanır
* Ortaklığın yönetim ve temsil yetkileri tasfiye memurlarına bırakılır
* Tasfiye memurları - akitle yoksa -ortaklar kurulu kararıyla yoksa -mahkeme kararıyla yoksa -tüm ortaklardır.
* Tasfiye işlemleri aynı adi şirketteki gibidir.

Adi şirket Kolektif şirket
Gaye : her türlü iktisadi amaç ticari işletme işletme
Ortaklar : gerçek /tüzel kişi olabilir sadece gerçek kişiler olabilir
Kişilik : tüzel kişiliği yoktur tüzel kişiliği vardır
Sorumluluk : ortaklar sınırsız müteselsilin,doğrudan dolaylı sınırsız müteselsilin
Şekil şart : yok yazılı akit noter onayı tescil ve ilan

I.TANIM:Ticari bir işletmeyi bir ticaret unvan altında işletmek amacıyla kurulan ve şirket alacaklılarına karşı ortaklardan bir ve birkaçının sorumluluğunun sınırsız ve diğer ortakların sorumluluğu muayyen bir sermaye ile sınırlı olan şirkete denir.
Komantide sınırsız komanditer sınırlı
II.KURULUŞU:kolektif şirkete atıf yapılmıştır. – yazılı akit – tescil ilan - aktin içeriği – imza noter
III.İÇ İLİŞKİ:
* Yönetim hakkı komantide ortağındır. Komantider ortağın sadece olağanüstü işlerde oy hakkı vardır
* Kar /zararda komanditer ortak getirdiği sermaye kadar sorumludur.
* Denetim hakkı kural olarak komantide ortağın elindedir.
* Komantide ortak rekabet yasağına tabi olmasına rağmen komanditer ortak tabi değildir.
IV.DIŞ İLİŞKİ
* Temsil yetkisi kural olarak komantide ortağa aittir.
V.SONA ERME
* Kolektif şirkete atıf yapılmıştır.
* Tasfiye aşaması da kolektif şirket gibidir yani adi şirket gibidir.

GENEL OLARAK
A.TANIMI: AŞ, bir unvana sahip ,esas sermayesi muayyen ve paylara bölünmüş olan ve borçlarından dolayı yalnız mamelekiyle mesul olan,ayrıca kuruluşta en az 5 kişiden oluşan ortakların sorumluluğunun,taahhüt ettikleri sermaye payları ile sınırlı olan şirkettir.
B.UNSURLARI:
1. Ticaret unvanı:
* Şirketin konusu
* Ve şirketin Nevi’ni göstermelidir
2. sermaye ve özellikleri
* esas sermaye: sermaye esas akitte belirtilmelidir......../......ortakların şirket alacaklılarına karşı sorumluluklarının azami sınırını teşkil eder....../...... sermaye değişikliği =akit değişikliği
* muayyen sermaye:taahhüt edilen sermaye toplamıdır..../.... kuruluşun gerçekleşebilmesi için öngörülen asgari miktarın(2002/mart 50milyar)ortaklar tarafından taahhüt edilmeli
* paylara bölünmüş sermaye:
* her ortağın oy hakkı temsil ettiği temsil ettiği paya göre belirlenir.(imtiyazlı pay ile oydan yoksun pay istisnaları hariç)
* GK. Alınacak kararların görüşülmesi sırasında önemli olan ortak sayısı değil pay sayısıdır.
* Her pay için 1 hisse senedi çıkarılmak zorunda değildir.
* Nama yada hamiline yazılı pay olması mümkündür.
* Oy hakkı paya,pay ise hisse senedine bağlıdır.
* Kar payı/tasfiye payı =sermaye payıdır.
3. Tüzel kişiliğinin bulunması:şirket esas akdinin ticaret siciline tescil edilmesiyle AŞ hak ve yetkilerini kullanmaya başlar
4. şirketin bütün malvarlığıyla sorumlu olması:şirket alacaklısına karşı sorumluluğun sınırını şirketin tüm malvarlığı oluşturur.... fakat esas sermaye ile malvarlığı birbirinden farklı iki kavramdır
* esas sermaye:ortakların sorumluluğunu tespit etmeye yarar ve akitle belirtildiği için sabittir
* malvarlığı :sürekli değişir.şirketin performansına göre değişir
5. Ortakların sınırlı sorumlu olması:
* ortaklar sadece getirmeyi taahhüt ettikleri sermaye ile sorumludurlar
* taahhüt edilen sermaye,şirkete getirilmiş ise ortağın sorumluluğu ortadan kalkar.
6. her türlü iktisadi amaç ve konuda faaliyet gösterebilme
* şirketin asıl amacı ortaklara kar payı dağıtmaktır bu yüzden de iktisadi faaliyette bulunmak zorundadır.
* Bu amaca ulaşabilmek için şirketin faaliyet alanları esas akitte belirtilmek zorundadır;çünkü şirketin ve şirket organlarının ehliyeti, şirketin konusudur.konu dışına çıkılırsa,ehliyet kalmamış sayılır ve yapılan işlem bağlayıcı olmaz.
* İktisadi olmak, kanuna,kamu düzenine,ahlaka ve adaba aykırı olmamak şartıyla her türlü şey şirketin konusunu teşkil edebilir.

ANONİM ŞİRKETİN KURULUŞU
I.GENEL AÇIKLAMA
* Ani ve tedrici olmak üzere iki şekilde kurulur
* Taahhüt edilen sermaye payı niteliğine göre ise nakdi ve mevsuf şekilde kurulur
* AŞ.nin kurulabilmesi için sanayi ve ticaret bakanlığından izin alınmalıdır.
ANİ kuruluş : esas aktin hazırlanması----imzaların noterce onaylanması----STBakanlığından izin----tescil ve ilan
TEDRİCİ kuruluş:esas aktin hazırlanması--- imzaların noterce onaylanması---STBakanlığı izin alınması---halka müracaat---kuruluş genel kurul yapılması---tescil ve ilan

II.KURULUŞ ŞEKİLLERİ
A)ANİ KURULUŞ
1. Esas akdin hazırlanması
* Şekli : yazılı akit olmalı-esas akit şirketin anayasasıdır..../... akdin imzalanması yükümlülüğü sadece kuruculara aittir,şirkete sonradan katılacakların böyle bir yükümlülüğü yoktur.
* Noter tasdiki:kurucuların imzalarının noterce onaylanması gerekir
* Kurucu sayısı: en az 5 kişi tarafından kurulabilir.
* Akdin muhtevası:akdi kural olarak kurucular hazırlar,GK. Değiştirir
* Şirketin ticaret unvanı ve merkezinin bulunduğu yer:unvan Türkçe kelimelerden oluşmalıdır ,unvan faaliyet konusu gösterecek şekilde tespit edilmelidir,gerçeğe kamu düzenine aykırı olmamalıdır,kanuna göre merkezin şehri belirtilmiş olsa kafi.
* Şirketin konusu ve amacı :ehliyetin sınırını tespit edebilmek için gereklidir. Amaç genel ifadelerle belirtilebilir ama konu açık olarak ifade edilmelidir.esas akitte yazılacak konular ticaret unvanında gösterilen konularla sınırlıdır.
* Sermaye türü ve miktarı :esas sermaye mi yoksa kayıtlı sermaye mi belirtilmelidir.her ortağın ismi ve taahhüt ettiği miktarda esas akitte belirtilmelidir..../.... mevsuf kuruluşta katılma paylarının türleri,bunlara biçilen değer
* Pay adeti ve her payın itibari değeri :şirket sermayesinin kaç paya bölündüğü ve her payın kaç liralık sermayeyi temsil ettiği belirtilmelidir. Bu değer onun itibari değeridir
* Sermaye payının ödenme şekli ve şartları :taahhüt edilmesi kafi olan sermayenin şirkete ne zaman getirileceği belirtilmelidir....../.....tebliğe göre ¼ ünü 3 ayda ,tamamını ise 3 yılda getirmelidir...../.....şirket,içerisinde taşınmaz mülkiyeti şirkete sermaye payı olarak getirme taahhüdünü içeren esas akde dayanak gösterip;tek taraflı talepte bulunarak tapu da tescilin yapılamasını isteyebilir.
* Yönetici denetçilerin seçim usulleri hakları yetkileri ve görevleri :ilk yönetim kurulu üyeleri ve denetçiler belirtilmek zorundadırlar.../...kural olarak şirketin borç altına girebilmesi için en a z 2 YK. Üyesinin imzası yeterlidir.bunun aksi belirtilmek isteniyorsa akde yazılmalı.
* GK.toplantılarının yapılmasına ilişkin şekil ve şartlar: zorunlu unsur değildir
* Şirkete ait ilanların ne şekilde yapılacağı:
* Süreli şirketin süresi :belirli süre isteniyorsa bu belirtilmelidir.
* Para dışındaki sermayenin değeri :bilirkişi tarafından ölçülüp akte yazılmalıdır.
* Kuruculara YK.üyelerine ve diğer şahıslara sağlanacak özel menfaatler: zorunlu değildir.menfaat sağlanmak isteniyorsa mutlaka belirtilmelidir.
2. Sanayi ve ticaret bakanlığından izin alınması
* Bakanlık hukuki ve iktisadi inceleme yapar
* İzin verilmezse idari yargı yoluna başvurulur.(genelde bakanlık izin verir)
3. Ticaret siciline tescil ve ilan:
* Şirket merkezinin bulunduğu yerdeki ticaret siciline tescil edilir.böylece tüzel kişilik kazanılır.Türkiye ticaret sicili gazetesinde ilan edilir.
B)TEDRİCİ KURULUŞ (uygulamada fazla rastlanmaz;özellikle halka arz kısmı ani kuruştan fark oluşturur)
1.Esas aktin hazırlanması
* Şekli : yazılı olmalıdır,bütün ortakların akti imzalamaları şart değildir;kurucuların imzaları yeterlidir. Ayrıca kurucuların imzalarının noterce onaylanması şarttır.
* Esas aktin muhtevası:
* Ani kuruşla aynı olan hususlar
* Şirketin ticaret unvanı ve merkezin bulunduğu yer
* Konu amaç
* Sermaye türü ve miktarı
* Pay adeti ve itibari değeri
* Sermaye payının ödenme şekli ve şartları(sadece kurucu ortakların taahhütleri için
* GK.toplatısının yapılmasına ilişkin şekil ve şartlar
* Şirkete ait ilanların ne şekilde yapılacağı
* Süreli kurulmuş ise şirketin süresi
* Ani kuruluştan farklı olan hususlar
* Sermaye taahhüdü :sermayenin tamamı kurucular tarafından taahhüt edilmez;%10 kısmı temin edilmeli,ödenmelidir. Halka açılma aşamasında 3.kişilerin para dışında sermaye getirmeleri mümkün değildir.
* Şirketin yönetici ve deneticilerin seçim usulü,hakları yetkileri ve görevleri:ilk YK.üyeleri esas akitle belirtilmek zorunda değildir,çünkü kuruluş GK.da seçilebilir.
2.STB. İzin alınması
3.Halka müracaat edilmesi
* Kurucular tarafında taahhüt edilmeyen sermaye payların 3. kişiler tarafından satın alınması sağlanmak amacıyla yapılır.
* Halka başvurmadan önce SPK.ya başvurmak gerekmektedir;böylece ihraç edilecek senetler kayda alınır
* Ortak olmak isteyen ,payların karşılığının tamamını ve nakit olarak yatırmak zorundadır;bir başka deyişle ayın karşılığı sermaye taahhüdü halka arz aşamasında geçerli değildir.
* Ayrıca SPK. Satılamayan payların pay sahipleri,kurucular veya aracı kurumlar tarafından alınacağı taahhüdünü ister.
* Satış işlemi sonucu SPK.ya bildirilir.
4.Kuruluş genel kurul toplantısının yapılması
* Tüzel kişilik kazanılmadan yapılan bu toplantıda;hisse senetlerinin tümünün satıldığı GK.kararıyla onaylanır;seçilmemişse YK.üyeleri ve denetçiler seçilir.
* Toplantı nisabı:para olarak taahhüt edilen sermayenin en az 1/2dir.ancak ayın sermayeye değer biçmek için bilirkişi seçimi gerçekleştirilecek ise gündemin bu maddesine ilişkin olmak üzere toplantı nisabı 2/3 dür. ...../......ayın sermaye payları kuruluş GK.da toplantı nisabında dikkate alınmaz
* Karar nisabı:mevcut oyların çoğunluğudur.yani toplantı nisabından farklı olarak ister ayın ister nakit sermaye taahhüt edilsin bütün ortakların oy hakkı vardır.
* Oyda imtiyaz hakkı;kuruluş GK.da yoktur yani her pay =1 oy
* TK294; gerçekleşecek olursa ikinci kuruluş GK. Yapılmalıdır.
5.ticaret siciline tescil ve ilan
* Sicile tescil ile tüzel kişilik kazanır.
* Ticaret sicili gazetesinde de ilan edilir.
III.KURUŞDAN ÖNCE YAPILAN İŞLEMLER
* Kuruluş işleminin başlamasından itibaren ve tüzel kişilik kazanılıncaya kadar kurucular arasında adi şirket ilişkisi vardır.
* Bu adi şirketin amacı;AŞ kurmaktır. Akdi ise AŞ akdidir.
* Tüzel kişilik kazanılıncaya kadar şirket adına yapılan işlemlerin sorumluluğu kuruculardadır. Tüzel kişilik kazanıldıktan sonra 3 ay içerisinde şirket kabul ederse sorumluluk şirkete geçer.
IV.KURULUŞ İŞLEMLERİNDE EKSİKLİK BULUNMASI
A)Yokluk:yokluk ve butlana yol açabilecek eksikliklerin bulunması durumunda herhangi süreye bağlı kalınmaksızın yokluğun tespiti istenebilecek veya butlan davası açılabilecektir.
B)Fesih :STB. Feshi gerektiren sebeplerin çıkmasıyla fesih davası açabilecektir.
V.ŞİRKETİN KURULAMAMASI
* Bu halde adi şirketin varlığından bahsedilir fakat AŞ.kurmak amacında olan adi şirketimiz amacına ulaşamadığı için adi şirketin de infisahı gerekir.(BK535/I)
* Yapılan masraf ve şirket kurmak için girilen taahhütler doğrudan kurucular üzerine kalacaktır.
VI.KURULUŞTAN DOĞAN SORUMLULUK
A)Hukuki sorumluluk
* Kuruluş işlemleri dolayısıyla düzenlenen ve kullanılan belgelerin doğru olmaması
* Eğer sermaye tamamıyla taahhüt edilmemiş yada yasal olarak ödenmesi gereken kısım ödenmemiş olmasına rağmen bu yükümlülüklerin yerine getirilmiş gibi gösterilmesi
* Para dışı sermaye getirilmesi sırasında bunların değerinde hile yapılmış olması
* Yukarıdaki 3 halde zarar gören pay sahipleri ve şirket alacaklıları sorumlu olan kimselerin tümü aleyhine sorumluluk davası açılabilecektir.
* Hükmolunacak tazminat şirkete verilecektir.
* 2-5 yıllık zamanaşımına tabidir.
B)Cezai sorumluluk:gerçeğe aykırı belge düzenlemek TCK da suç olarak düzenlenmişse cezai sorumlulukları da var
ANONİM ŞİRKETİN İŞLEYİŞİ
I.GENEL AÇIKLAMA
* ortak sayısının çok olması,ortakların sorumluluğun sınırlı olması çoğu ortağın birbirini tanımaması sebebiyle AŞ organlar tarafından yönetilir.
* 3 adet zorun organ vardır : denetçiler,yönetim kurulu,genel kurul
* YK sürekli organ niteliğindedir.GK ise lüzum olduğu vakit işlev görür.
II.ORGANLAR ARASI İLİŞKİ
* Genel kurul:karar organıdır;şirket esas aktini değiştirmek gibi önemli kararları alır.
* Yönetim kurulu:şirket yönetimi ve 3. kişilere karşı temsil işlevi vardır
* Denetçi :denetim organıdır.
YÖNETİM KURULU
I.GENEL AÇIKLAMA
* Yasal ve zorunlu organ olup bulunmaması sona erme sebebidir.
* Yönetim ve temsil organıdır
* Sürekli organdır
* Kurul organdır en az 3 kişiden oluşmalıdır;üst limit yoktur
II.YK.NIN YETKİLERİ VE GÖREVLERİ
* Yetki ve görev kanundan da kaynaklanabilir esas akitten de..
* Görev ve yetki içicedir;görevin yerine getirilmesi, yetkilerin kullanılmasıyla mümkündür
* Yönetim ve temsil en önemli görevidir.bunların dışındaki yetki ve görevler esasen tali niteliktedir.yönetim: esasen iç ilişkiyi ilgilendirir ; temsil:şirketle 3.kişiler arasındaki ilişkileri düzenler.
* Ör: GK toplantı gündemini hazırlama,bilanço hazırlama,gerekli ticari defterleri tutma,GK da alınan kararları uygulama,GK.yı toplantıya çağırma,gerektiğinde STB.den izin alınması
* YK . görevlerini kurul halinde yerine getirir.istisna olarak YK üyelerinin tek başlarına yapabileceği yetki ve görevler vardır ki; bunlar çabuk karar alınması ve kendilerini sorumluluktan kurtarmaya yöneliktir. Ör:GK kararına karşı iptal davası açabilecektir.
A)Yönetim yetki ve görevi
İç ilişkiyi ilgilendirir ve şirket işlerinin yürütülmesi ile ortaklarla şirket arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi hususlarını içerir.
* Şirket işlerinin yürütülmesi
* Esas akitle GK.ya Verilen ve münhasıran GK. Ait olanlar dışında kalan tüm yetki ve görevler YK. Aittir
* Yetkinin sınırları esas akitle daraltılabileceği gibi genişletilebilir de.
* Ortaklarla şirket arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi: ör: GK.ya davet edilmesi
B)Temsil yetki ve görevleri
* 3. kişilere karşı temsil , YK a münhasır bir yetkidir .bazı özel durumlarda başkan yada kişiler de gerçekleştirebilir ör:tasfiye sırasında tasfiye memurları temsil eder.
* Sınırı:esas akitte belirtilen konudur.yani ehliyettir.konu dışına çıkılması halinde yoklukla müeyyidelendirilir; yani bağlayıcı olmaz.
* Temsil yetkisi bulunan kimselerin görevlerini yerine getirirken işlemiş oldukları haksız fiillerden dolayı da şirket sorumludur.
III.YK.KARARININ OLUŞUMU
* Her iş için YK kararına ihityaç yoktur ör: gündelik işler,ticari defterlerin tutulması,bilançonun hazırlanması
* Özellikle YK.sorumluluğunu doğurabilecek hususlarda YK kararı alınır.
1. YK Toplantı ve karar nisabı
* Toplantı nisabı: üyelerin yarısından bir fazlsı ,esas akitle değiştirilebilir
* Karar nisabı: üyelerin çoğunluğuyla karar alınır
2. Oylama şekli
* Açık oylama sistemi uygulanır
* Vekaleten oy kullanılmaz
* Her üyenin 1 oy hakkı vardır burda pay önemli değildir
3. YK kararlarının geçersizliği hükümsüzlüğü ve iptali
* YK üyelerinin hükümsüzlüğü şekil ve usul yönünden kanunun düzenlemesine riayet edilmemesi halinde alınan karar yok hükmündedir
* Alınan karar kamu düzenine kanunun emredici hükümlerine ahlaka aykırı olursa veya imkansız olursa butlan hükümleri uygulanır.YK kararına karşı dava açılamaz.
4. Yönetim yetkisinin bölünmesi ve bırakılması
* Daha süratle çalışılabilmesi için YK yetkilerini ve görevlerini üyeleri arasında paylaştırılabileceği gibi bu yetkilerin bir kısmını veya tamamını devredebilirler
* Yönetim yetkisinin bölünmesi:esas akitte hüküm bulunduğu sürece yetkiler bölünebilr
* Yönetim yetkisinin devredilmesi:esas akitte hüküm bulunmak şartıyla murahhaslara bırakılabilir.
* Murahhaslar YK üyesi ortak yada 3.kişi olabilirler
* GK yada YK atayabilir ama sadece GK azledebilir
* YK a ait olan müteselsil sorumluluk murahhaslara geçer.
IV.TEMSİL YETKİSİNİN KULLANILMASI
* YK a münhasıran ait olan yetkilerdendir.
* Esasen birlikte temsil kuralı geçerlidir
* Birlikte temsil :aksi akitte yer almamak şartıyla,3. kişilerle yapılan işlemin şirketi bağlayabilmesi için iki YK üyesinin imzası yeterlidir.
* Temsil yetkisin bölünmesi ve bırakılması
* Bölünme:ticari mümessile ilişkin hükümler gibi bölünmeler geçerlidir. Yani temsil yetkisi sadece yer itibariyle bölünebilir.
Ör: sadece adana şubesi ..../... ayrıca bu durum ticaret siciline tescil edilmelidir
* Devredilmesi: murahhaslara bırakılabilir;esas akitte bulunmak zorundadır;yer veya birlikte temsil suretiyle sınırlama yapılabilir.
YÖNETİM KURULU ÜYELİĞİ
I.GENEL ACIKLAMA: diğer ortaklardan farklı yetki görev ve sorumlulukları vardır
II.HUKUKİ STATÜLERİ:AŞ ile üye arasında akit vardır.kural olarak bu akit vekalet akti olmasıyla beraber taraflar bunu hizmet aktine çevirebilirler.
III.YK ÜYELİĞİNİN ŞARTLARI
* Pay sahibi olmak:şarttır ama seçilebilmek için değil;göreve başlayabilmek için
* Gerçek kişi olmak:reşit ve mümeyyiz olmalı
* Fiil ehliyetine sahip olmalı:çünkü kendi kişiliği önem taşımaktadır zaten sırf bu yüzden kendisini vekaleten oy kullanamazlar
* Seçilme engelinin bulunmaması: ör:müflis olmamalı devlet memuru olmamalı
* Tescil ve ilan: şarttır.
IV.YK ÜYELİĞİNİN KAZANILMASI
1. GK kararıyla : kural olarak GK seçer , en fazla 3 yıl için görev yaparlar
2. Esas akitle :Ani kuruluşta esas akitle YK üyesi seçilmesi şarttır.
3. Kamu Tüzel kişisi tarafından :esas akitte bu konuda hüküm bulunmak ve şirketin kamu konusunun kamu hizmeti teşkil etmesi halinde ör: Türk telekomünikasyon AŞ.
4. Yönetim kurulu tarafından:üyelik sıfatını kendiliğinden sona erdiren sebepler (istifa,iflas ,kısıtlanma ,ağır hapis cezası) yada herhangi bir şekilde YK üyesinin bu görevi son bulursa YK,Kanunda ve esas akitte gösterilen nitelikleri haiz bir kişiyi YK üyesi olarak seçebilir.Kooptasyon Adı verilen be seçim geçicidir. Çünkü en yakın zamanda gerçekleşecek GK toplantısında ,görevine devam edip etmeyeceği belirtilecektir
V.YK ÜYELERİNİN GÖREVLERİ HAKLARI YÜKÜMLÜLÜKLERİ
A)GÖREVLERİ
1. Üye toplantıya bizzat katılmalıdır,vekaleten oy kullanılması mümkün değildir.
2. öncelikli görevi YK toplantılarına katılmaktır.
3. inceleme görevi de vardır. Kuruluş işlemlerin yada kendinden önceki üyelerin yapmış oldukları işlemlerin hukuka esas akde GK kararlarına uygun olup olmadığını inceler . yolsuzluğa rastlamış yada hukuka esas akde GK kararlarına aykırı bir hüküm bulursa bunu denetçilere bildirmek zorundadır.
4. YK üyesinin kendisini sorumluluktan kurtarabilmek için, ortaya çıkan yolsuz işlemde kusurunun bulunmadığını ispat etmesi gerekir
* Alınan YK kararına karşı muhalif kalmış ve bunu zapta işletmiş olan yada mazereti sebebiyle YK toplantısına katılamamış olan üye sorumlu olmaz.
B)HAK ve YÜKÜMLÜLÜKLERİ
1)YK üyelerinin hakları
a)idari nitelikte haklar:
* yönetime ilişkin haklardır bunların başında yönetim ve temsil gelir ör: toplantıya çağırmak.
* GK kararlarına karşı iptal davası açmak
b)mali nitelikte haklar:
* Esas akitte yer alan hükme ve genel kurul kararına bağlı olarak bir miktar paranın talep edilmesi hakkını veriri
* Huzur hakkı:YK toplantılarına katılan her üyeye verilir.../...her üye her toplantı için ayrı ayrı alır..../....sözleşmede olmasa dahi ortağın bu hakkı vardır.
* Kazanç payı:esas akitte belirtilmesi suretiyle şirket kar etmiş ise net kardan üyeye verilir.
* İkramiye :GK,başarılı çalışmalarından dolayı YK üyelerine ikramiye adı altında para verebilir.
2)YK üyelerinin yükümlülükleri
* Yönetim faaliyetlerine katılma ve inceleme yükümlülüğü:inceleme yükümlülüğü sınırlandırılamaz,yani yönetim ve temsil yetkisi murahhaslara bırakılmış olsa bile bu yükümlülük devam eder.
* Özen yükümlülüğü: şirket menfaatine uygun bir şekilde dikkatli ve özen göstererek faaliyette bulunulmalıdır. Özen borcu objektiftir.yani dikkatli ve basiretli bir yöneticinin aynı şartlar halinde seçeceği hareket tarzına uygun olarak dikkat ve özen göstermelidir.
* Sadakat yükümlülüğü :ticari sırların dışarıya aktarılmamasını ifade eder.
* Bazı YK toplantılarına katılmama yük.:kendi yada yakın akrabalarıyla ilgili karar alınacak YK toplantılarına katılamaz.
* Rekabet yasağı:
* YK üyesinin üyesi,şirket konusuna giren ticari işlemleri gerek kendi gerekse başkası hesabına yapmamasıdır
* YK üyesi görev aldığı AŞ ile aynı konuda faaliyet gösteren başka bir şirkete sınırsız sorumlu olarak girmemesi gerekmektedir.
* Rekabet yasağından söz edebilmek için kusur şart değildir.
* Müeyyide olarak şirkete bazı seçimlik haklar verilmiştir
* Üyeden uğranılan zararın tazminini istemek
* Yapılan işlemin şirket adına yapılmış sayılmasını istemek,
* 3.kişi adını bir akit yapılmışsa ,bu akitten doğan menfaatin şirkete verilmesini isteme
* azil suretiyle YK üyelik sıfatına son verilebilir.
* 3 aylık ve 1 yıllık zamanaşımı süresi vardır.
VI.YK ÜYELERNİN SORUMLULUĞU
A.GENEL AÇIKLAMA
* YK Üyelerinin yetkileri dahilinde yaptıkları hukuki işlemler den olduğu kadar temsil görevini yerine getirirken işledikleri haksız fiillerden dahi şirket tüzel kişiliği sorumludur. Fakat şirketin rücu hakkı elbette vardır
* Dolayısıyla şirket tüzel kişiliğinin sorumsuzluğu esastır.
* Fakat ;YK üyeleri şirkete ,ortağa ve şirket alacaklılarına karşı sorumluluğu vardır.bu ise açılacak sorumluluk davasıyla belirlenir.
B.SORUMLULUĞUN NİTELİĞİ
* Sorumluluk şirket ile YK üye arasındaki akitten kaynaklanmaktadır yani akte muhalefetten dolayı dava açılacaktır.
* Kural olarak YK üyeleri müteselsilin sorumludur;çünkü karar genelde kurul olarak alınıyor.
* İstisna:ilgili işleme muhalefet edip, bunu zapta geçirdikten sonra yazılı olarak denetçilere haber veren ile mazereti nedeniyle toplantıya katılamayan YK üyelerin sorumluluğuna gidilmez.
* Kusur şartı aranmamıştır.
* Müteselsil sorumlu oldukları haller ör:dağıtılan ödenen kar paylarının doğru olmaması,tutulması gereken ticari defterlerin mevcut olmaması,GK kararlarının yerine getirilmemesi,
* Münferit sorumlu oldukları haller ör:yetkinin murahhaslara bırakılmış olması,rekabet yasağını ihlal etmek,özen ve sadakat borcuna aykırılık,inceleme görevini yerine getirmemek
C.SORUMLULUĞUN SONA ERMESİ
1. Kusursuzluğun ispatı:
2. ibra :GK tarafından ibra edilmeleridir. İbra kararıyla şirket sorumluluk davası açmaktan sarfınazar etmiş sayılır.
* Basit toplantı ve karar nisabı uygulanır yanı ¼ toplantı nisabı oy çoğunluğu karar nisabı
* Ortak ve şirket alacaklılarının dava etme hakkı devam eder .
D.ZAMANAŞIMI
* Davacının sorumluları ve zararı öğrenmesinden itibaren 2 yıl ve fiilin gerçekleşmesinden itibaren 5yıllık sürenin geçmesiyle zamanaşımına uğrar.
* Ayrıca yapılan işlem suç teşkil ediyorsa;bu suça ilişkin zamanaşımı süresi daha uzun ise o uygulanır.
E.SORUMLULUK DAVASININ ÖZELLİKLERİ
* Davayı açacakların başında şirket gelir.şirketin bu davayı açabilmesi için GK adi nisapla alacağıkararı lazım gelmektedir.
* GK. nın bu kararı almasından itibaren 1 ay içerisinde açmalıdır.
* Ortakların,azlığın ve şirket alacaklılarının da davayı açma hakkı vardır.
* Azlık davayı şu şekilde açar.GK,YK üyeleri aleyhine dava açılmayacağını karar almışsa ;azlık denetçilere başvurur ve denetçiler davayı açar.
* Ortak yada alacaklı dava edecek olsa bile hükmolunacak tazminatın şirkete verilmesini istemelidir.
* Dava YK e karşı açılmışsa şirketi denetçiler yönetir.
* Dava hem YK hem de denetçilere karşı açılırsa mahkeme kayyım atar.
* Yerine getirilmemesi sebebiyle vergi dairesi zarar uğramışsa ,uğranılan zararlar üyelerin şahsi malvarlığından karşılanır.
VII.YK ÜYELİĞİNİN SONA ERMESİ
1. Kendiliğinden sona erme sebepleri
* İflas
* Hacir altına alınması
* Yasal niteliklerini kaybederse
* Ağır hapis,sahtekarlık emniyeti suiistimal hırsızlık,dolandırıcılık sebebiyle ceza almışsa
2. karar- irade ile sona erme
* Genel kurul azledebilir bu konuda gündeme bağlılık ilkesi geçerli değildir.
* istifa
GENEL KURUL
I.GENEL AÇIKLAMA
* Toplantı ve karar mekanizmalarına bütün ortakların katılma hakkı olan zorunlu organdır
* Oydan yoksun pay sahibi ortaktı ama GK da oy kullanamaz
* GK karar organıdır.
* Yetkileri:diğer zorunlu organların seçilmesi,ibra kararı alınması,kar payı dağıtılması esas aktin değiştirilmesi yıllık raporların onaylanması gibi önemli kararlardır
* Olağan ve olağanüstü şekilde toplanır
* GK kararı esas akte kanuna ahlaka adaba ve müktesep haklara aykırı olamaz
* Önemli olan şekil şartlarının yerine getirilmemesi halinde yapılan GK toplantısı geçersiz sayılabilir.
* Çok seyrek toplanmasına rağmen şirketle ilgili en önemli kararları alır.
II.GK YETKİLERİ
* Yetkileri:diğer zorunlu organların seçilmesi,ibra kararı alınması,kar payı dağıtılması esas aktin değiştirilmesi yıllık raporların onaylanması gibi önemli kararlardır
a)sınırları
1. ilk sınır şirketin konusudur.ultra vires:Ticaret şirketleri,Tüzel kişiliğe sahip olup şirket esas aktinde yazılı işletme konusunun çevresi içinde kalmak şartıyla bütün hakları iktisap borçları iltizam eder.
2. ikinci sınır:diğer organların münhasır yetkileridir.Or:şirketi temsil etmek
3. imtiyazlı payların farklılıklarını ortadan kaldıramaz.
4. azınlık hakları ve ortaklardan bireysel haklarını ihlal edemez.or: azlık oranını%10dan %25e çıkaramaz.
III.GK TOPLANTILARI
A)olağan GK:belli bir süre içerisinde zorunlu olarak toplanması gereken GKT.dır.
1.zamanı:Her hesap devresinin sonundan itibaren 3 ay içerisinde(genelde mart ayında) ve an yılda bir kez.
2.toplantı gündemi
a)gündeme bağlılık ilkesi:gündemin ortaklar tarafından önceden bilinmesi gerekir.gündem dışında yer alan konular müzakere edilmez.zorunlu 2 gündem maddesi vardır
- YK ve denetçi raporlarının okunması
- bilanço ile kar-zarar hesabı varsa şirket kazancının dağıtılması hakkındaki tekliflerin tasdiki reddi veya değiştirilerek kabul edilmesi
- ayrıca gerekli görülen diğer hususlar da toplantı gündemine alınabilir
b)gündeme bağlılığın istisnaları.
- Bütün ortakların mevcudiyeti ve itirazlarının olmaması
- Kooptasyon (bkz syf16) hallinde hazır bulunan ortakların çoğunluğu ile gündeme alınarak yeni YK üyesinin onanması veya reddedilmesi
- özel denetçi secimi
- YK üye görev süresinin dolması halinde seçim maddesi
- YK – denetçi azli için hazır bulunana ortakların çoğunluğuyla gündeme alınabilir.
b)Olağanüstü GK: belli bir peryoda bağlı olmadan gerekli görülen zamanlarda gerçekleşen toplantılardır.
c)GK. Toplantısına çağırma yetkisi:
- Kural olarak YK ve deneticilere aittir.
- YK:karar alarak GK ı toplantıya çağırır ve TK 330 md uygulanır
- Denetçiler: GK ı toplantıya çağırabilmesi için YK nın görevini ihmal etmesi(zamanı gelmesine rağmen toplantıya çağırmazsa) şarttır yada zorunlu ve acil sebep gerçekleşmiş olmalı.
- Azlık: TK ya tabi AŞ lerde %10 luk sermayeyi temsil eden gruptur.( halka açık AŞ lerde %20 oranında paya sahip olan grup) bu oran esas akitle daha aşağıya çekilebilirken yükseltilemez.azlığın gerekçeli yazılı talebi üzerine YK,GK yı toplantıya çağırır. Yada madde ekletebilir.YK talebi gerçekleştirmez ise azlık denetçiye başvurur.
d)GK. Yı toplantıya çağırma usulü
- Usule aykırı gerçekleştirilen toplantılar geçersiz sayılır.
- Çağrılı GK: Esas akitle belirtilen şekilde çağrı yapılmalı,ortaklar böylece toplantıdan ve gündemden haberdar olur.
- Türkiye ticaret sicili gazetesine toplantı gündemi ilanı şarttır.
- Çağrısız GK:bütün ortakların yada temsilcilerin mevcudiyeti ve itirazın bulunmaması şarttır.
e)GK. Toplantılarının yapılması
- Bütün GK toplantılarında hükümet komiseri bulunmalıdır.
- Karar tüm ortakları(katılan katılmayan olumlu olumsuz oy veren) bağlar.
- GK. Toplantınsa katılacaklar : ortaklar-YK üyeleri-denetçiler
- Oydan yoksun pay sahipleri GK ya katılamaza katılsa da oy kullanamaz.
- Payda rehin hakkı varsa malik oyda intifa hakkı varsa intifa hakkı sahibi oy kullanır.
- Denetçi oy kullanamaz
- Her türlü tedbiri YK alır
- Bir başkası oratğı temsil edebilir.
IV.GENEL KURUL KARARLARININ HÜKÜMSÜZLÜĞÜ
A)genel açıklama
- Alınan kararlar artık şirkete mal olmuş demektir yani GK tarafından verilen kararlar,toplantıda hazır bulunmayan veyahut muhalif oy veren ortaklar hakkında da geçerlidir. Bu sebeplerden dolayı GK kararları kanuna ,esas akte, kamu düzenine öngörülen şekil şartlarına ,ahlaka adaba aykırı olmamalıdır
B)hükümsüzlük halleri
1. yokluk :hukuken geçerli bir karar bulunmaması halinde yokluktan söz edilir. Şekil ve usul açısından emredici hükümlere aykırılık tespit edilmişse yokluktan söz edilir.......* emredici hüküm sadece ortakların çıkarlarına koruyorsa yokluk müeyyidesinden değil iptal hükümleri uygulanır.. ÖR:davet usulüne uyulmaksızın birkaç ortağın GK kararı almaları,hükümet komiserinin GK top. Katılmaması
2. butlan :yoklukla arasındaki ayırım teorik bazda kalıyor.....şekil ve usul açısından geçerli bir GK kararı var ama kamu düzenine emredici hukuk kurallarına ve ahlaka aykırılık teşkil ediyorsa batıl addolunur.ör:YK üyesi eşinin ayni şirkette denetçi olarak görev yapması... yokluktaki gibi sadece tespit edilmesi kafidir.
3. iptal :yokluk ve butlan hallerinin mevcut olmadığı sakatlıklarda esasen bu yöntem uygulanır
C)iptal davası
1. iptal sebepleri:
1. kanuna aykırılık :anılan GK kararı yok veya batıl addediliyorsa iptal davası açmaya gerek yoktur.yani kanuna aykırılıktan ;yokluk ve butlan halleri dışında hükümlere aykırı GK kararlarını anlamak gerekir.ör: toplantıya katılma yetkisi olmayanların toplantıya katılması...
2. esas akde aykırılık : hem esas akte hem de kanuna aykırı bir hal varsa ; bakılır.....kanun hükmü emredici hükümde ise kanuna aykırılıktan ,emredici değilse esas akde aykırılıktan dava edilir
3. afaki iyiniyede aykırılık:MK2 e göre belirlenecektir.ör:kanuna esas akde uygun olmasına rağmen şirket menfaati gerektirmediği haldebazı ortakların menfaatini zedeleyen karar alması..
2.iptal davasını açma yetkisini açma yetkisini haiz olanlar
* ortaklar :
* toplantıya katılan ortaklar:iptal davasına konu olan karar hakkında olumsuz oy kullanmış olması ve muhalefetin toplantı tutanağına geçirilmiş olması....../..ayrıca oy kullanma hakkı engellenmiş olan ortağında da dava etme hakkı vardır
* toplantıya katılmayan ortaklar:toplantıya çağrının gereği gibi yapılmadığını veya toplantı gündeminin gereği gibi ilan ve tebliğ edilmediğini ileri süren ortaklar
* bütün ortaklar :GK toplantısına katılma yetkisi olmayan kimselerin karara iştirak etmiş olmaları halinde tüm ortakların dava hakları vardır.
* Yönetim kurulu : kararları uygulayacak organ YK olduğu için ve sorumluluktan kurtulabilmek için dava etme hakları vardır.YK kurul olarak karar verdikten sonra dava edebilir.
* YK. Üyeler : YK üyelerinin kendi aralarındaki işbölümü sebebiyle sorumluluktan kurtulmak için üyelerden biri yada bir kaçı dava edebilir.yani şahsi sorumluluktan kurtulmak için
* Denetçiler :bunlarda şahsi sorumluluktan kurtulmak için dava hakları vardır
3.Davalı şirketin temsil edilmesi
* YK dışındakilere karşı dava açılacaksa s orun yoktur, şirketi YK temsil eder
* YK a karşı dava açılmışsa şirketi denetçiler temsil eder
* Hem YK hem de denetçiye karşı dava açılmışsa mahkeme kayyım atar.
4.yetkili ve görevli mahkeme
* Şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki ticaret(Yoksa asliye hukuk) mahkemesi
5.dava açma süresi
* Kararının alınmasından itibaren 3 ay içinde açılmaldır(hak düşürücü süredir
6.teminat
* Keyfi dava açılmasını önlemek için şirketin uğrayabileceği zararlara karşılık davacılardan teminat istenebilir(şirketin bu yönde bir talebinin olması şartıyla) ama dava şartı değildir.
7.tazminat
* Haksız olarak iptal davasına maruz kalan AŞ bu dava sebebiyle uğradığı zararları kötü niyetli davacılara karşı açacağı tazminat davası ile giderebilir..tazminat şirkete ödenir
8.iptal davasının hükmü:
* Davanın açılmış olması kural olarak o kararın geçerliliğini etkilemez yani iptal edilmedikçe hukuken geçerli sayılır.
* Mahkemenin kararı iptal etmesi demek o kararın tersine bir karar ittihaz olunduğu anlamına gelmez
* Kesinleştikten sonra YK tarafından tescil ve ilan edilen iptal kararı;bütün ortaklar hakkında geçmişe dönük olarak hüküm doğurur.

AŞ. DENETİMİ
I.GENEL AÇIKLAMA
* Zorunlu organdır ,bu organ yoksa şirketin feshi gerekir
* Asıl amacı:yönetimin keyfiliğini önlemektir ;böylece ortaklar ve şirket alacaklıları yönetime karşı korunmuş olur.yani GK adına denetim yapar
* İç ve dış denetim olmak üzere iki kısma ayrılır.iç denetim şirketin kendi bünyesindedir ve denetim organını ifade eder. Dış denetim ise şirket dışında yer alan bazı müesseseler tarafından gerçekleşir
* Her bir denetçi bağımsız ve sürekli olarak denetçilik yapar.

II.İÇ DENETİM
* Organ vasıtasıyla yerine getirilir. Kişi sayısı esas akitte belirtilir ama 5 i geçemez.
* Kurul halinde teşekkül etmek zorunda değildir.tek kişiden dahi oluşabilir.
a)denetçiler
* Esas akitle (sadece ani kuruluşta söz konusu olur),GK kararıyla(tedrici kuruluşta kuruluş GK da seçilebilir)-kuruluş GK seçilen denetçi en fazla 1 yıl normal GK da seçilen denetçi en fazla 3 yıl görev yapabilir- denetçiler (kooptasyon bkz. syf. 16) ve mahkeme tarafından seçilebilir.tek olan denetçinin görevine son bulması halinde mahkeme seçer
* Nitelikleri:bir kişiden ibaret ise onun.birden çok kişiden ibaretse yarısından bir fazlasının TC.vatandaşı olması şarttır .../.... ortak olması şart değildir...../....devlet memur müflis kısıtlı olmamalı...../...YK üyesiyle hısım olmamalı,ağır hapis hırsızlıktan dolayı ceza almamalı

b)denetim organının yetki ve görevleri
* Esas itibariyle yönlendirici ve tespit edici görev ve yetkileri vardır ör:
* Bilançonun şeklini düzeltmek (yönlendirici)
* Şirket defterlerini inceleme(tespit edici)
* Şirket veznesini teftiş(tespit edici)
* Bütçe ve bilançoyu denetleme(tespit edici)
* İhmal halinde GK yı toplantıya çağırma (yönlendirici)
c)denetçilerin sorumluluğu
* Müteselsilin sorumludurlar
d)denetçilik sıfatının sona ermesi (sıfatın kazanılmasında olduğu gibi kaybedilmesinde de tescil ve ilan şart)
* Tekrar seçilmeme
* YK üyeliğine seçilme
* Şirkete memur olarak atanma
* YK üyeleriyle 3 dereceye kadar hısım olması
* Ölüm
* İstifa,azil
* İflas ve hacir altına alınma
* Ağır hapis cezasına mahkum olmak
III.DIŞ DENETİM
* Dış denetim ya devlet ya da özel denetim kuruluşları tarafından gerçekleştirilir
* Teftiş yöntemi esastır
* Genel denetime tabi AŞ lerde hükümet komiserinin bulunması şarttır
* Kuruluş aşamasında STB den izin alınması da denetimin bir parçasıdır
* Bakanlığın yaptığı inceleme kamu yararı incelemesidir.
* Halka açık Aşlerde ise denetim SPK tarafından yapılır.
AŞ. ESAS AKDİN DEĞİŞTİRİLMESİ
1.GENEL AÇIKLAMA
* Değiştirme emredici kurallara ,mevcut imtiyazlara müktesep haklara ve objektif iyi niyete aykırı olamaz.
* Değiştirme yetkisi münhasıran GK a aittir.bu yetkinin başka bir organa devri mümkün değildir.
* Değiştirme ticaret siciline tescil edilmelidir
II.GENEL ANLAMDA ESAS AKDİN DEĞİŞTİRİLMESİ(5 aşamada gerçekleşir esasen usul işlemleridir)
1. esas aktin değiştirilecek maddesinin yeni metninin hazırlanması
2. STB. Dan değişiklik için ön izin alınması
3. ön izni alınmış olan değişik metnin genel kurul tarafından kabul edilmesi
* esas akdi değiştirmek için yapılan olağanüstü GK ,izin alındıktan sonra esas akit değişikliği işlemelerinin tamamlanabileceği ve 6 ay aşmayacak süre içinde yapılmalı
* bazı hisse senetlerindeki paylara birden fazla oy hakkı veren oyda imtiyaz hususu akit değişikliklerinde uygulanmaz.
Yani her hisse senedi=Bir oy
4. AŞ . GK. Alınan kararın uygulanabilmesi için bu kararın şartları varsa imtiyazlı pay sahipleri genel kurulunda da kabul edilmesi gerekmektedir ör: sermaye artırımda
5. ticaret siciline tescil ve ilan edilmesi
III.ESAS SERMAYENİN ARTIRILMASI
A)genel açıklama
* ortakların şirketteki konumu etkilemesi sebebiyle özel hükümler uygulanır.
* Rüçhan hakkı:Pay sahipleri yeni sermayenin artırılması sırasında yeni payları,katılma paylarının esas sermayeye oranı miktarında öncelikle alma hakkına sahiptir
* Yeni hisse senedi çıkarılarak sermaye artırılmak isteniyorsa esas akitteki tüm sermaye ödenmiş olmalıdır.
* Esas akitle yada GK kararı ile yeni paylar başkalarına bırakılabilir.
B)toplantı ve karar yeter sayısı
* 1. topl. Nisabı :1/2 ikinci toplantı nisabı:1/3 karar nisabı ise: oyçokluğu

C)sermaye artırımın sebepleri
* finansman ihtiyacını karşılamak
* yedek akçelerin veya şirket aktiflerinin belge üzerinde sermayeye eklenmesi,
* zaman içinde zarar edilmesi suretiyle eksilen sermayenin tamamlanması
* kanun gereği artırılması
D)sermaye artırımın türleri
* kural olarak bedelli yapılır. Yani en çok kullanılan yöntem yeni hisse sendi çıkarılarak şirkete taze para girmesidir.
* Bazen de kağıt üzerinde artırım yapılır: yüksek enflasyon sebebiyle
1. yeni sermaye taahhüt etmek suretiyle sermaye artırımı
a)kapalı AŞ. Lerde
* efektif artırım de denilir. Ani yol ile sermaya artırımda sermayenin tamamı taahhüt edilmelidir. Tedrici yolda ise halka çağrıda bulunulur.
* Yeni metnin hazırlanması
* STB den izin alınması
* GK kararı
* İmtiyazlı paylar GK da şirket GK kararını onaylaması
* GK kararının yerine getirilmesi
* Tescil ve ilan
b)halka açık AŞ.
* Kapalı AŞ ile aynı farkları:
* Çıkarılan hisse senetlerinin bedellerinin tamamının nakit olarak ödenmesi
* SPK ya kayıt
* Süresinde satılmayana sermayenin satın alınacağı taahhüdü
2. Şirket varlıklarının ve araçlarının sermayeye dönüştürülmesi suretiyle
* Yedek akçelerin.şirketin sahip olduğu mal ve hakların satışından elde edilen gelirle vb olabilir.
* Bu halde ortak yeni bedel ödemeden yeni paylar elde eder.
3. Mevcut payların itibari değerleri değerlerinin artırımı suretiyle
* Pay sayısı aynı ama payın itibari değeri farklıdır.
* Bu durumda şirkete yeni ortak girmez
* Burada oybirliği şartı aranır çünkü taahhüt artırımı vardır
IV.KAYITLI SERMAYE SİSTEMİNİ BENİMSEYEN AŞ .DE YK KARARIYLA
1. Alt/üst sınır içerisinde kalmak üzere YK’nın sermaye artırımı kararı alması.
2. SPK ya başvuruda bulunma
3. halkı davetin ticaret siciline tescili
4. halka arz
5. sonuçların SPK ya bildirilmesi
6. değişiklik kararının ticaret siciline tescil ve ilanı
V.ESAS SERMAYENİN AZALTILMASI
* Bilançodaki esas sermaye kaleminin nominal olarak indirilmesi sonucunu doğurur.
A)sebepleri
1. şirketin zarar etmesi: sermayenin 2/3 karşılıksız kalırsa GK toplantıya çağırılmak zorundadır.bu durumda ya 1/3 orandaki sermaye ile devam edilir yada eksik kalan oran tamamlanır.şirket bu kararlardan birini almazsa sona erme sebeplerinden biri gerçekleşmiş sayılır.
2. esas sermayenin bir kısmının şirket faaliyeti için gereksiz kalması durumunda
B)Uygulanacak yöntemler
* payların itibari değerlerinin düşürülmesi
* pay sayısının azaltılması
* payların birleştirilmesi : bu durumda ya esas akitte belirtilmeli yada ortakların izni alınmalı
* payın itfası : bu durumda ise payın izni şarttır.
C)sermaye azaltılmasının türleri
1. esas sermayenin bir kısmının iadesi veya başka bir amaç için kullanılması amacıyla yapılan azaltma
2. bilançodaki zararın ortadan kaldırılması içi yapılan azaltma
* azaltma işleminde önemli olan; alacaklıların korunmasıdır.
* Esas akitte hiçbir hüküm yoksa azaltmada uygulanacak yöntem bütün payların itibari değerinin indirilmesi suretiyle yapılan türdür.
AŞ. DE PAY VE HİSSE SENETİ
* AŞ de ortak sıfatı pay kavramına bağlanmıştır
* Her ortak şirket sermayesine oranla sahip olduğu pay ölçüsünde şirket GK da oy kullanır
* Pay AŞ nın kuruluşu ile oluşur.Hisse senedi payı temsilen çıkarılan senettir.hisse senedi ortaklık sıfatının devri ve belgelendirilmesi hususunda kolaylık sağlar.
* Pay’ı 4 e ayırabiliriz
1. çıplak pay
2. imtiyazlı pay
3. oydan yoksun pay
4. hisse senedine bağlanmış pay
* hamiline yazılı pay
* nama yazılı pay
* sınırlamasız pay
* bağlı nama yazılı pay
pay:esas sermayenin , belirli sayıda birim değere bölünmüş olan bir parçasıdır.payın herbir birim değerine itibari değer denir.kural olarak itibari değerler birbirine eşttir.istisnası vardır ör: A grubu paylar 2000tl olabilirken B grubu paylar 3000tl olabilir
* esas sermayenin ortaklar arsında dağılımı GK da oy kullanma,şirketin karına zararına katılma tamamen paya bağlıdır
* hisse senediyle aralarındaki farklar:
* hisse senedi payı temsil eden belgedir
* pay ise esas sermayenin belirli bir kısmını teşkil eder.
Hisse senedi:payları temsil etmek üzere ,kıymetli evrak ve menkul kıymet taşıyan kanunun aradığı şekil şartlarına uygun olarak çıkarılan belgedir.
* Payın devrini kolaylaştırır.
* Borsanın temelidir
1. Hisse senetlerinin çıkarılması:
a)TK a Tabi şirketler
* Hisse senedi çıkarmak gibi bir zorunluluk yoktur.
* YK payları temsilen hisse senedi çıkarabilir.
* Değişik küpürlerde bastırılabilir.ör: her paya bir senet yada 10 paya 1 senet gibi
b)SPK a tabi şirketler: hisse senedi çıkarmak zorunluluktur
1. hisse senetlerinin türleri
* nama ve hamiline yazılı hisse senetleri olabilir.
* Nama yazılı hisse senedi kıymetli evrak hukukuna göre devredilir devir beyanı ve zilyetlik şarttır
a)hamiline yazılı hisse senedi:hamili kim ise o kimse AŞ ortağı olarak kabul edileceği senetlere denir
* Ortağın adı yazılmaz
* Ham. Yazılı sen. Çıkarmak için esas akitte hüküm bulunmalıdır
* Pay bedelleri tamamen ödenmedikçe ha. Yazılı senet. Çıkarılmaz
b)nama yazılı senet:senet üzerinde hak sahibi olan kişilerle ilgili bilgilerde yazılır
c)bağlı nama yazılı senet:Nama yazılı hisse senedi üzerinde şirket esas akdiyle kabul edilmiş bazı sınırlandırmalar olabilir.ör: sadece avukatlar bu senedi alabilir.
AŞ. SONA ERMESİ
İki şekilde sona erer 1)infisah(kendiliğinden) 2) fesih
1 infisah sebepleri
* Sürenin dolması
* Amacına ulaşamamak yada amaca ulaşmanın imkansızlaşması
* Sermayenin 2/3 ünün ziyaı
* Ortak sayısının 5 kişden aşağıya düşmesi
* Şirket alacaklılarının TK 436 a göre talebi
* Esas akitteki fesih sebebinin gerçekleşmesi
* Şirketin başka bir şirketle birleşmesi
* Şirketin iflasına karar verilmesi
* GK fesih kararı 2/3 il toplantı nisabi ½ ikinci toplantı nisabı
2 fesih sebebleri
* GK kararı gerektiren fesih sebepleri: fesih kararı 2/3 il toplantı nisabı ½ ikinci toplantı nisabı
* Mahkeme kararı
* Hakiki pay sahiplerinin 5 kişiden aşağıya düşmesi:böylece göstermelik ortak durumundaki saman adamlar kullanılarak kanuna karşı hile yolunun önü kesilmeye çalışılmıştır,ortak alacaklı yada STB. Dava edebilir
* Zorunlu organların olmaması yada GK nın toplanamaması
* Esas sermayenin 2/3 zıyaı :şirket yeterli teminatı gösterirse feshe karar verilemez
* Esas akitte öngörülen fesih sebeplerinin gerçekleşmesi:
* STB e tanınan fesih davası açma sebeplerin gerçekleşmesi
AŞ. ŞİRKET TASFİYESİ
I.GENEL OLARAK
* AŞ iflastan başka sebeple sona ermişse YK tarafından ticaret siciline durum tescil ve ilan edilir. Daha sonra alacaklılar ellerindeki belgelerle 1 yıl içinde AŞ ye müracaat etmelidir.
* Tasfiye:şirket malvarlığının paraya çevrilerek ,3. kişilerle şirket arasındaki ilişkilerin sona ermesi ve artan kısmın ortaklar arasında paylaşımıdır
* Tasfiye aşamasında şirketin amacı artık kazanç sağlama değil ;şirketin varlığına hukuken son vermektir.
* Tasfiye aşamasındaki şirkette Yetki tasfiye memurunda olur.
* Ticaret unvanında “tasfiye” ibaresi kullanılmalıdır.
II.TASFİYE İŞLEMLERİ
* Tasfiye memurları tarafından yerine getirilir
* İflas etmişse iflas masası yerine getirir.
a)tasfiye memurlarının seçimi ve azli
* Esas akitle /GK İle /YK tarafından seçilebilir. Bu üç hal gerçekleşmezse ortak mahkemeye başvurup mahkeme seçebilir.
* Tescil ve ilan şarttır.
* Mahkeme seçmemişse GK tasfiye memurlarını her zaman azledebilir.
b)tasfiye işlemlerinde izlenecek sıra
* Asıl amaç alacakların tahsili, aktiflerin paraya çevrilmesi ,borçların ödenmesi,elde hala para varsa ortaklara dağıtılması ve AŞ tüzel kişiliğinin terkini
1. tasfiye memurlar öncelikle tasfiyenin başlangıcındaki bilançoyu ve envanteri düzenler ve GK nın tasdikine sunar
2. alacaklılar davet edilir
3. her türlü alacağın tahsil edilmesi sağlanır
4. şirketin aktiflerinin paraya çevrilmesi gerekir
5. borçlar ödenir.aktifler pasifleri ödemeye yetmiyorsa tasfiye memur durumu mahkemeye bildirir ve şirketin iflasını ister.
6. borçların ödenmesinden sonra arta kalan para varsa ortaklara dağıtılır.tasfiye payı denilen bu değer kural olarak her ortağın payı oranıdır.
7. ticaret sicilindeki kaydı terkin edilir ve böylece şirketin hukuk hayatındaki durumu son bulur.

I.TANIMI:sermayesi paylara bölünmüş komandit şirkettir.sermayesi paylara bölünen ve ortaklardan bir veya birkaçı şirket alacaklılarına karşı bir kolektif şirket,diğerleri ise bir AŞ ortağı gibi sorumlu olan şirkettir.
* Sermaysei paylara bölünmüştür
* Ticaret unvanı kullanır
* 2 ayrı grup ortak vardır
* tüzel kişiliği vardır
II.KURULUŞ: STB izin almak hariç AŞ ile aynı prosüdürdür.
III.İŞLEYİŞİ: komandite ve komanditer ortaklar için ayrı ayrı GK vardır.
* Yönetici sıfatı esasen komantide ortaklara aittir.
* Şirketi 3 kişilere karşı temsil görevini de komantide ortak yapar.
IV.SONA ERMESİ AŞ e benzer farkları: sermayenin 2/3 zıyaı olsa bile şirket devam eder.herhangi bir şekilde ortaklar arasındaki farklılığın kalkmasıyla şirket sona erer.
A)GENEL AÇIKLAMA
* Ortakların sorumluluğu bakımından ltd. şirket AŞ e benzer yani sermaye şirketidir.
* 50 den fazla ortağı olamaz
* 2-20 arasında ortak sayısı olan ile 20-50 arasında ortak sayısı olan için farklı hükümler mevcuttur.
* 2-20 şahıs şirketlerine daha yakın iken 20-50 sermaye şirketlerine daha çok benzer.
* 2 tür payı vardır. Esas sermaye payı ,üyelik payı
I.TANIMI: 2 veya daha fazla gerçek yada tüzel kişi tarafından bir ticaret unvanı altında kurulup,iktisadi konularda faaliyet gösteren,şirket borçlarından dolayı sadece şirketin malvarlığıylı sınırlı sorumlu olduğu,esas sermayesi muayyen ve bu sermaye ortakların esas sermaye paylarının toplamına eşit olan şirkettir
-sermaye paylara bölünmüş değildir bu özelliğiyle de AŞ den ayrılır.
II.UNSURLARI
1. Ticaret unvanı:
2. esas sermaye:AŞ gibi sermayesi sabittir.asgari sınırı vardır.5 milyar(mart 2002); paylara bölünmüş değil dolayısıyla hisse senedi çıkarılamaz
3. ortaklar sınırlı sorumludur:AŞ gibidir. Yani ortak getirmeyi taahhüt ettiği sermaye payı ile sorumludur. Ayrıca AATUHK md. 35. e göre ltd. şrt. Ödenmeyen borçlarından dolayı ortaklat,taahhüt ettikleri sermaye payları kadar bir kez daha sorumludur.
4. konu ve maksat:sigortacılık yapamazlar bunun dışında yasak olmayan her türlü iktisadi amaç ve konuda kurulabilirler.
5. tüzel kişiliği: vardır
B)KURULUŞU
* AŞ gibidir fakat tedrici şekilde kurulamaz; çünkü halka müracaat edemezler.
C)İŞLEYİŞİ
Zorunlu organlar ortaklar genel kurulu...../..... müdürler....../.... (20den fazla ltd şrt. De) denetçi
1. ortaklar GK:
* Tüm ortakların katılmaya yasal hakları olduğu zorunlu organdır.
* Toplantı yapılıp yapılmayacağı ortak sayısına bağlı.20 den az ise toplantıya gerek yok. 20 den fazla ise AŞ deki GK hükümlerine göre toplantı yapılır.
a)GK Toplantıya çağrı
* Olağan /olağanüstü olabilir
* Asgari toplantı nisabı yoktur; GK da görüşülen konuya göre karar nisabı değişir.
* Müdür yada müdürler kurulu toplantıya çağırır.
b)GK karar nisabı
-mutlak çoğunluk:ödenmiş sermayenin hiç olmazsa yarısından fazlasını temsil eden ortakların lehte oy kullanması gerekir.AŞ den farklıdır.
-ağırlaştırılmış nisap:
* Şirket akdinin değiştirilmesi 2/3 karar lehine oy
* Payın devri, şirketin feshi ¾ orana bağlı
* İflaslı ortağın şirketten çıkarılmasında ise ortak sayısı ve sermaye itibariyle çoğunluk lazım.
-oybirliği aranan haller
* Ortakların sorumluluklarının genişletilmesi halinde
* Ortaklardan birinin payının icra dairesi veya iflas idaresi tarafından açık artırmyala satılmasına karar verilebilmesi için
* Esas akitle müdür tayin edilen bir ortağın azli için
c)GK geçersizliği: AŞ lerdeki yokluk butlan ve iptal edilebilirlik halleri ltd. şirketler içinde geçerlidir.
2. Müdürlük
* Yönetim ve temsil görevini müdürler ifa eder.yönetimde kollektif şirkete temsilde ise Anonim şirkete benzer
* Kanunla esas akitle ortaklar GK ile müdür tayin edilebilir Kolektif şirkete benzer.görevden alınmada da kolektif şirket hükümleri uygulanır
* Temsilin sınırlarını da AŞ deki sınırlar çizer., temsilde müdür imzasına ihtiyaç vardır.
* Rekabet yasağı akitte hüküm varsa bütün ortaklar için geçerlidir.akitte hüküm yoksa sadece müdürler rekabet yasağına tabidirler.
3. Denetim
* Denetim yapılmayacağına dair bir hüküm bulunamaz.emredici bir hükümdür.
* 20 den az ltd. şrt. De tüm ortakların denetim hakkı varken 20 den fazla ortakla kurulmuş ltd.de AŞ lerde olduğu gibi denetçi bulunur.
D)SONA ERMESİ
1. Akitte yazılı sebebin gerçekleşmesi
2. esas sermayenin¾ sahip ortakların ¾ nü teşkil eden bir çoğunlukla
3. ortaklardan birinin talebi ve haklı sebeplerin varlığı halinde mahkeme kararıyla
4. ortaklardan birinin iflası ile
5. kanunda yazılı diğer hallerde
E)TASFİYE
AŞ lerde olduğu gibidir
 

Friday, October 20, 2006

ANONİM ORTAKLIKLARDA YÖNETİM KURULU

ANONİM ORTAKLIKLARDA
YÖNETİM KURULU

Hüseyin EKİNCİ

Kanunlar Genel Müdürlüğü

Tetkik Hâkimi

Giriş

Türk hukukunda anonim ortaklıklar tüzel kişiliğe sahip sermaye şir­ketleridir. Bu tür ortaklıklar ayrı bir hukuki kişiliğe sahip olmaları nedeniyle paydaşlardan bağımsız olarak hakları iktisap edebilir ve borç altına girebi­lirler.
Ortaklık tüzel kişiliğinin yönetim ve temsili organları vasıtasıyla mümkündür. Anonim şirketler bakımından yönetim kurulu, zorunlu bir or­gan olup ortaklık açısından önemli fonksiyon ifa eder.
Yönetim kurulu, anonim şirketin ortaklarından oluşan ve sürekli faali­yette bulunan organıdır. Şirketin temsil ve yönetimi, tüzel kişiliğin kazanıl­masından sona ermesine, hatta belirli ölçüde ve sınırlı olmakla beraber tas­fiye aşamasında da yönetim kuruluna aittir.
İncelemenin konusunu, anonim şirket yönetim kurulunun organ sıfa­tını kazanması oluşturmaktadır. Çalışmada Türk Ticaret Kanunu ve Borçlar Kanunu hükümleri kapsamında organ kavramı ve yönetim kurulunun hukukî statüsü, bu sıfatın kazanılması ve kaybedilmesi incelenmiştir. Önemi nede­niyle tüzel kişiler bakımından organ kavramına ilişkin doktrinde ileri sürülen görüşler ortaklıklar hukuku çerçevesinde değerlendirilmeye çalışılmıştır.
Ortaklık yönetim kurulunun organ sıfatını kaybetmesinin geçici ya da kesin olması, farklı sonuçlar doğurmaktadır. Zira, anonim ortaklığın zorunlu organlarından olan yönetim kurulunun sürekli kaybı, talep üzerine mahkeme tarafından şirketin feshine karar verilmesine neden olabilecekken, yönetim organının geçici olarak kaybedilmesi durumunda, geçici yönetim kurulu tayin edilmesi, yedek yönetim kurulu seçilmesi, mahkemece yönetim kuru­luna üye seçilmesi ya da kayyım tayini gibi ihtimalleri gündeme getirebil­mektedir.

A. Genel olarak

Tüzel kişilerin hakları iktisap edebilmeleri ve borç altına girebilmeleri için yönetim ve temsil işlerini yapan gerçek kişilere ihtiyaçları vardır. Türk Medenî Kanununun 49 ve 50’nci maddelerinde yer alan tüzel kişiliğe dair hü­kümler Türk Ticaret Kanununun 138’inci maddesinin atfı nedeniyle ano­nim şirketler açısından da geçerlidir. TMK ve TTK’da düzenlenmiş olup kendilerine tüzel kişilik tanınmış olan şahıs ve mal topluluklarının hemen hepsine ilişkin düzenlemelerde organ veya tem­silci kavramlarına yer veril­miştir.<!--[if !supportFootnotes]-->[1]<!--[endif]--> Anonim şirketler tüzel kişiliğe sahip ortak­lıklar olduklarından (TTK md. 137) ortaklık adına yapılan işlemler sonucunda bizzat tüzel kişi olan ortaklık hak sahibi olur ya da borç altına girer. Ortaklık ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanır daha sonra or­ganları vasıtasıyla temsil olunur. Or­takların ortaklığa koymayı taahhüt et­tikleri sermaye borcunu yerine getir­melerinden sonra, ortaklığın borcundan dolayı herhangi bir sorumlulukları bulunmamaktadır.<!--[if !supportFootnotes]-->[2]<!--[endif]-->
Tüzel kişilerin faaliyette bulunabilmeleri ancak gerekli organlara sa­hip olmalarıyla mümkün olduğundan, kanun koyucu tüzel kişiliğin niteliğine göre zorunlu organları doğrudan doğruya kendisi hükme bağlamıştır. Tüzel kişilerin kanunda sayılmış olan zorunlu organlar dışında, diledikleri tak­dirde ihtiyaçları doğrultusunda ihtiyarî organlar oluşturmalarına engel bu­lunma­maktadır. Kanun koyucu, anonim şirketlerin ekonomik hayatta taşıdığı önem nedeniyle bunların organlarına ilişkin daha sıkı şartlar öngörmüştür.<!--[if !supportFootnotes]-->[3]<!--[endif]-->
Bilindiği üzere yönetim kurulu; anonim şirketlerin kanunla düzen­len­miş zorunlu organlarından biridir. Kanunun öngördüğü diğer zorunlu or­ganlar gibi yönetim kurulunun bulunmaması ya da teşekkül edememesi de anonim ortaklık için infisah sebebidir. TTK’nın 317’nci madde­sinde yer alan “Anonim şirket idare meclisi tarafından idare ve temsil olu­nur.” hükmü ile şirketin iç ilişkide yönetimi, dış ilişkide ise temsil yetkisinin yönetim kuruluna ait olduğu ifade edilmiştir. Yönetim kurulu ortaklığın yü­rütme ve temsil organıdır. Anonim ortaklığın kanunî temsilcisi olan yönetim kurulu­nun diğer bir özelliği de daimî bir organ olmasıdır. Bütün pay sahiple­rini bünyesinde toplayan genel kurul, üst organ olmasına karşılık niteliği gereği ağır işlemektedir. Bu nedenle yönetim kurulu, şirketin devamlı tem­silciye olan ihtiyacını karşılamaktadır.
Anonim şirket yönetim kurulu, gerçek kişi üyelerden oluşur ve sürekli faaliyette bulunur. Anonim şirketin sahip olduğu medenî haklar yönetim kurulu vasıtasıyla kullanılır. Anonim şirketin tüzel kişilik kazanmasından sona ermesine kadar, hatta sınırlı bazı durumlarda tasfiye sürecinde dahi şirketin yönetimi ve temsili yönetim kuruluna aittir.

B. Organ kavramı

Tüzel kişiliği olan topluluklar amaçlarına ulaşabilmek için kanunlarda tespit edilmiş olan çeşitli dış görünüşler altında kurulurlar. Kanun koyucu, bu kuruluş şekillerini belirtmekle yetinmeyip, her bir tüzel kişilik türü bakı­mından sahip olması gereken organları da ayrıca belirtmiştir. Tüzel kişilerin, faaliyette bulunabilmeleri de bu organların varlığına bağlanmıştır.
Yönetim kurulu, niteliği bakımından üyelerden oluşan bir kurul or­gandır. Organ kavramı tıpkı tüzel kişilik gibi soyut niteliktedir. Bu kelime, başlangıçta “alet” anlamında kullanılmasına karşılık, 19. yüzyılda yaşayan bir varlığa sahip olduğu kabul edilen tüzel kişilerde, hukukî kavram olarak kullanılmaya başlanmıştır.<!--[if !supportFootnotes]-->[4]<!--[endif]--> Ancak şunu ifade etmek gerekir ki, organ kavra­mının nihaî ve tek bir tanımının yapılması mümkün görülmemektedir. Bu nedenle, organ kavramının doktrin ve içtihatlar doğrultusunda ana hatlarıyla; kanun maddeleri, tüzel kişinin statüsü, nizamnamesi veya iç talimatnamele­riyle yetkili kılınan ve tüzel kişi için önemli olan korporatif görevleri de­vamlı ve bağımsız olarak, gerek üçüncü şahıslarla olan ilişkilerde, gerekse tüzel kişinin iç yapısında, yerine getirmesi için yetkili kılınan veya kendisine bu tip görevleri fiilen ve dışa karşı belli olacak şekilde bağımsız ifa yetkisi verilen şahıs veya şahıs gruplarıdır, şeklinde tanımlanması mümkündür.<!--[if !supportFootnotes]-->[5]<!--[endif]-->
Organ tabiri hem tüzel kişinin iradesini, onun namına açıklamaya ehil olan gerçek kişileri, hem de bu kişilerden oluşan kurulu ifade eder. Anonim ortaklıklarda organ olarak tanımlanan birim, gerçek kişilerden oluşan kurul­dur.<!--[if !supportFootnotes]-->[6]<!--[endif]-->
Diğer taraftan anonim ortaklık organına, üyesi olan gerçek kişiler canlılık verir. Yönetim kurulu ancak kanunda öngörülmüş yeterli sayıdaki üyenin bir araya gelmesi ile belli konularda işlem yapabilme yeteneğine kavuşur.<!--[if !supportFootnotes]-->[7]<!--[endif]-->
Gerçek kişilerin yanında tüzel kişilik olarak ortaya çıkmış olan var­lıkların da hak ve borçlara ehil olmasının hukukî dayanağının ne olduğu konusu uzun süre tartışılmıştır. Bu hususta esas itibarıyla iki farklı görüş ileri sürülmektedir. Şöyle ki;
Roma hukukunda benimsenen gerçek kişilerin dışında başka hak süjesinin bulunmadığı görüşünden hareketle savunulmakta olan bu görüşe göre yalnızca gerçek kişiler fiil ehliyetine sahip kabul edildiğinden ancak bu kişiler hak ve sorumluluk sahibi olabilirler. Tüzel kişiler yapay olarak belli bir amacı meydana getirmek amacıyla hukuken yaratılmış varlıklar oldukla­rından yalnızca birer fiksiyondurlar. Bu teoriye göre, kanun koyucu sosyal bir takım ihtiyaçları karşılamak amacıyla aslında var olmayan duruma, var­sayıma dayanarak bir hayat hakkı tanımıştır.<!--[if !supportFootnotes]-->[8]<!--[endif]-->
Doktrinde özellikle Savigny tarafından savunulmuş olan bu teoriye göre; tüzel kişiliğin gerçek anlamda fiil ehliyetine sahip olmadığı kabul edildiğinden, kendilerini oluşturan kişilerden bağımsız irade oluşturma hakkı bulunmamaktadır.<!--[if !supportFootnotes]-->[9]<!--[endif]--> Tüzel kişiliğin hukukî işlem yapabilmesi için ger­çek kişilerin irade açıklamalarına ihtiyacı bulunmaktadır. Bu durumda tüzel kişilerle organları arasındaki ilişkiye kanunda yer alan temsil hükümleri uygulanacaktır. Temsilcinin yaptığı bir sözleşmeyle temsil olunanın bağlı sayılabilmesi aralarında temsil ilişkisinin varlığını zorunlu kılar. Bu durum, temsilcinin temsil yetkisinin sınırlarını aşması ya da hukuka aykırı hare­kette bulunması durumunda önem kazanır.<!--[if !supportFootnotes]-->[10]<!--[endif]-->
Bu görüş tüzel kişileri gerçek birer varlık olarak görmekte olup, bu ki­şilerin tıpkı gerçek kişiler gibi tüm hak ve borçlara ehil olabileceğini kabul etmektedir. Tüzel kişiler ilk kuruluşları esnasında, kurucu gerçek kişilerin bu yöndeki irade açıklamalarına ihtiyaç duymakta, sonraki aşamada ise kendi başlarına yeterli ve bağımsız varlık haline gelmektedirler.<!--[if !supportFootnotes]-->[11]<!--[endif]-->
Gerçeklik teorisinin taraftarları bu görüşü, devlet ve diğer tüzel kişi­lerden yola çıkarak kabul etmektedirler. Gerçekten de devlet ya da diğer tüzel kişilerin kuruluşlarında bir araya gelen gerçek kişilerin iradesine ihti­yaç duyulurken, sonraki aşamada tüzel kişilik kendisini oluşturan kişilerden bağımsız varlık hâline gelmektedir. Ancak tüzel kişilerin faaliyette buluna­bilmeleri için tüzel kişilik adına hareket edecek gerçek kişilerin varlığı ge­reklidir. Bu teoriye göre tüzel kişiler gerçek birer varlık olarak algılandıkla­rından tüzel kişiler adına hareket eden kişi ya da kişiler (arasındaki ilişki temsil teorisinde ileri sürülenin aksine) tüzel kişinin bir parçası olarak kabul edilir. Âdeta insanın kendi organlarını kullanması gibi tüzel kişiler de irade­lerini ortaya koymada bu organlarından yararlanacaklardır. Bu durumda tüzel kişilik adına hareket eden kişinin irade beyanı tüzel kişinin kendi dav­ranışı olarak kabul edilecektir.<!--[if !supportFootnotes]-->[12]<!--[endif]-->

Yönetim kurulunun hukukî niteliği

Esas itibarıyla yönetim kurulu, anonim ortaklığın kanunî mümessili olup, şirketin idaresinde işletme sahibi ve işveren konumundadır (TTK md. 317). Yönetim kurulu, anonim şirket yapısı içinde kurul şeklinde faaliyet göstermektedir. Organ kavramı, soyut bir anlam ifade etmekte olup organı oluşturan gerçek kişilerin işlemleri ona hayat vermektedir. Yönetim kurulu, anonim şirketin yapısı bakımından hem zorunlu hem de faaliyeti süreklilik arz eden bir organdır. Çünkü yönetim kurulu dışındaki organlar, hukukî var­lıkları bakımından süreklilik taşımalarına rağmen faaliyetlerini aralıklar ha­linde sürdürmektedirler. Ortaklığın günlük işlemlerinin yapılması, üçüncü kişilerle kurulan ilişkilerin sürdürülmesi görevleri ise yönetim kurulu tara­fından yapılmaktadır.<!--[if !supportFootnotes]-->[13]<!--[endif]-->
Temsil faaliyeti ortaklar bakımından bir hak ve borç olmamasına kar­şılık yönetim kurulu üyeleri için hem bir hak, hem de bir borçtur. Anonim ortaklığın dış ilişkide hukuksal ilişkilere girebilmesi yönetim kurulunun temsil görevini ifa etmesiyle mümkün olabilmektedir. Temsil görevi yöne­tim kuruluna ait olmakla birlikte kanunda “birlikte temsil” esası kabul edil­memiştir. Sözleşmede aksine bir hüküm bulunmaması durumunda yönetim kurulunun iki üyesinin imzası şirketi bağlar (TTK md. 321). Şayet anonim şirketin yönetim kurulu üyelerinin tamamının temsil yetkisine haiz olma­ması isteniyorsa bu durumun ortaklık esas sözleşmesinde belirtilmesi, tescil ve ilân olunması gerekmektedir. Bu şekilde bir sınırlama mevcut değilse yönetim kurulu üyelerinden her birinin temsil yetkisinin bulunduğu kabul edileceğinden ortaklık herhangi iki temsilcinin imzası ile ilzam olunur.<!--[if !supportFootnotes]-->[14]<!--[endif]-->
Anonim ortaklıklarda, yönetim kurulunun genel yetkili organ olması, genel kurulun üst organ olma niteliğine engel teşkil etmez. Türk Ticaret Kanunuyla genel kurula verilmiş olan yetkiler sınırlı sayıda olmasına rağ­men ortaklığın temel yapısıyla ilgilidir. Ancak özellikle halka açık anonim ortaklıkların pay ve ortak sayısının çok olmasına bir de ortakların yönetime ilgisizlikleri eklenince yönetim kurulu, çoğunlukta olan pay sahipleri karşı­sında genel kuruldan aldığı güç sayesinde daha etkin hâle gelmektedir.
Yönetim kurulunun üçüncü şahıslarla yaptığı işlemler doğrudan doğ­ruya tüzel kişinin hukukî sahasında hüküm ve sonuçlarını meydana getirir. Bu itibarla organın tüzel kişilik adına yaptığı işlemler doğrudan doğruya bütün üyeler açısından geçerli olacak şekilde tüzel kişiliği bağlar.<!--[if !supportFootnotes]-->[15]<!--[endif]-->
Öte yandan, tasarrufların menkul kıymetlere yatırılarak halkın iktisadî kalkınmaya etkin ve yaygın bir şekilde katılmasını sağlamayı amaç edinen Sermaye Piyasası Kanunu, özellikle kayıtlı sermaye sistemini kabul etmiş olan anonim ortaklıklarda yönetim kuruluna geniş yetkiler tanımıştır (SPK md. 12). Yine bu tür anonim ortaklıklarda sözleşmeye konulacak hükümle, yönetim kuruluna imtiyazlı ya da itibarî değerinin üzerinde hisse senedi çı­karma, pay sahiplerinin rüçhan hakkını sınırlandırma veya imtiyazlı hisse sahiplerinin haklarını kısıtlama yetkileri tanınabilir. Türk Ticaret Ka­nununda genel kurulun yetkisinde olan tahvil çıkarma yetkisi aynı şekilde esas söz­leşmeye konulacak olan hükümle yönetim kuruluna devredilebilir (SPK md. 13/son).
Halka açık anonim ortaklıkların yönetim kurullarına, TTK’daki hü­kümlere oranla daha başka bir kısım yetkilerin Sermaye Piyasası Kanunuyla tanınmış olması, adeta genel kuruldan yönetim kuruluna bir yetki ve güç devri olduğu sonucunu doğurmaktadır. Nitekim Kanunun gerekçesinde de genel kurulun bir kısım yetkilerinin yönetim kuruluna dev­rinden söz edil­mektedir.<!--[if !supportFootnotes]-->[16]<!--[endif]-->

C. Yönetim kurulu üyeliği sıfatının kazanılması

Anonim şirket yönetim kurulu en az üç kişiden oluşan bir organdır (TTK md. 312/1). Bankaların yönetim kurullarının ise asgarî beş üyeden oluşma zorunluluğu bulunmaktadır (Bankalar Kanunu md. 9/1). Anonim şir­ketlerin yönetim kurulu üye sayısının üst sınırı kanunlarda öngörülmemiş olduğundan şirket esas sözleşmesinde üye sayısının daha fazla olarak belir­lenmesine engel bulunmamaktadır. Hatta şirket esas sözleşmesinde yönetim kurulu üye sayısının alt ve üst sınırının gösterilerek bu sınırlar dâhilinde üye sayısının belirlenmesi genel kurula da bırakılabilir. Üye sayısı, anonim şir­ketin çalışma alanları, ortak sayısı, esas sermaye miktarına göre farklılık gösterebilir. Yönetim kurulunun üye sayısının çift olmasında bir engel bu­lunmamasına karşılık uygulamada genelde tek sayılı olarak kurulmasına kararların kolaylıkla alınmasını sağlamak amacıyla özen gösterilmektedir.<!--[if !supportFootnotes]-->[17]<!--[endif]--> Anonim şirketin yönetim kurulu üye sayısı usulüne uygun olarak yapılacak sözleşme değişikliği ile eksiltilebilir ya da artırılabilir. Ancak bu sayı üç kişiden az olamaz.
Yönetim kurulu üyelerinin en çok üç yıl için seçilmeleri mümkün olup, bu üyelerin şirket ana sözleşmesinde aksine bir düzenleme bulunma­dığı takdirde yeniden seçilmelerine engel bulunmamaktadır.
Anonim ortaklıklarda organları seçme yetkisi genel kurula ait olup bu yetkinin devredilmesi mümkün değildir. Genel kurul kararında yönetim ku­rulu üyelerinin ne kadar süre ile görev yapmak üzere seçildiği hususu açık değilse, seçimin bir faaliyet yılı için yapıldığının kabul edilmesi uygun ola­caktır.
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi doktrin ve uygulamada şirket ile yö­netim kurulu arasındaki ilişkinin esas olarak vekâlet ilişkisi olduğu çoğun­lukla kabul edilmektedir.<!--[if !supportFootnotes]-->[18]<!--[endif]--> Genel kurulun şirket ortaklarından bir kişiyi yöne­tim kurulu üyeliğine seçmesi ona yapılmış bir icap olarak değerlendi­rilmelidir. Bu ortağın icabı, açıkça ya da zımnen kabul etmesiyle şirket ile üye arasında sözleşme bağı kurulur. Şirket genel kurulunda bulunup da ya­pılan seçime itiraz etmeyen ya da gıyabında yapılan seçimden sonra yönetim kurulu toplantısına katılmak veya yönetim kurulu olarak alınmış kararı im­zalamak suretiyle bu görevi ifa etmeye başlamak üyeliğin zımnen kabul edildiği olarak anlaşılmalıdır.<!--[if !supportFootnotes]-->[19]<!--[endif]-->
TTK’da anonim ortaklıklarda yönetim kurulu ile ilgili 317, 320, 321 ve 333’üncü maddelerindeki hükümlerle, Borçlar Kanununun 386/3, 397/1, 528 ve 530’uncu maddelerinde yer alan hükümler arasındaki benzerlikler, TTK’da boşluk olması halinde Borçlar Kanununun vekâlete ilişkin hüküm­lerinin uygulanacağını göstermektedir.
Anonim ortaklığın genel kurulu ya da yönetim kurulunca seçilen kişi tarafından bu görevin kabul edilmesiyle kurulan sözleşmenin şartlarını ta­raflar serbestçe kararlaştırabilirler. Vekâlet akdinde vekil, ücretli veya ücret­siz olarak müvekkile ait işlerin yürütülmesi veya bir hizmetin ifasını sonuç sorumluluğu olmaksızın onun genel talimatları doğrultusunda ve fakat ona tâbi olmaksızın, ondan bağımsız olarak taahhüt eder. Üyenin alacağı ücret ve diğer iş görme şartları sözleşmede belirlenebilir.<!--[if !supportFootnotes]-->[20]<!--[endif]-->
Genel Kurul Toplantıları ile Hükûmet Komiserleri Hakkında Yönet­meliğin 15’inci maddesinin (b) bendinde “Yönetim kurulu üyeliklerine genel kurul toplantılarında bizzat hazır bulunmayanların seçilmeleri, bunların bu göreve aday olduklarını seçimden önce imzası noterden onaylanmış yazılı beyanda bulunmaları” şartına bağlanmış olmakla birlikte Çamoğlu’nun da ifade ettiği üzere bu hüküm kanunun idareye bıraktığı düzenleme yetkisinin sınırlarını aşmaktadır. Konunun borçlar hukuku genel ilkeleri çerçevesinde çözülmesi uygun olup anılan şekildeki düzenlemeler şirketle üye arasında serbest irade ile oluşan sözleşmeye müdahale niteliğindedir.<!--[if !supportFootnotes]-->[21]<!--[endif]-->
Tüzel kişiler ile organları arasındaki ilişki, temsil teorisi kapsamında bir “temsil ilişkisi” olarak kabul edilecek olursa, tüzel kişinin işlemleri ba­kımından kanundaki temsil hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Bi­lindiği gibi temsil ilişkisinde, bu yetkiyi veren kimse temsilciye bıraktığı bütün yetkileri doğrudan doğruya kendisi de kullanabilir. Organ tayini ha­linde ise tüzel kişiliğin bünyesinde yer alan bütün diğer üyeler aradan çık­mıştır. Artık isteseler de organa bırakılan alanda hukukî işlemler yapa­maz­lar.<!--[if !supportFootnotes]-->[22]<!--[endif]-->
Temsilci, haksız fiilinden doğan zararlardan doğrudan doğruya kendisi sorumlu olup bu tür eylemlerinin hüküm ve sonuçlarını temsil olunana dev­redemez. Oysa, organın bu tür eylem ve işlemlerinden Türk Medenî Kanu­nunun 50/2’nci maddesine göre tüzel kişi doğrudan doğruya borç altına gi­rer. Bu itibarla, hukuka aykırı fiiller açısından da temsil hükümlerinin uy­gulan­ması fiksiyon teorisinin tasavvurlarını karşılamamaktadır. Bu nedenle ger­çeklik ve organ teorisi tercih edilebilir görülmektedir. Çünkü, tüzel kişi­liğin kendi organları aracılığıyla iradesini oluşturup açıkladığı, kendi başına hak sahibi olduğu gibi borç altına da girebileceği düşüncesinin, tüzel kişili­ğin faraziye değil gerçek bir varlık olduğu yönündeki anlayışla uyumlu ol­duğu söylenebilir.<!--[if !supportFootnotes]-->[23]<!--[endif]--> Bu durumda, gerçek kişiler ile tüzel kişiler arasındaki tek fark tüzel kişilerin maddî anlamda var olmamalarıdır. İsviçre Federal Mahkemesi de tüzel kişi organlarını, “tüzel kişiliğin iradesini açıklayan do­ğal kanal” olarak ifade etmekte olup, organları tüzel kişiliğin iradesini açık­lamakla yükümlü vasıta olarak görmektedir.<!--[if !supportFootnotes]-->[24]<!--[endif]-->
Yönetim kurulu üyelerinin niteliklerini şu şekilde sıralayabiliriz.
Yönetim kurulu üyelerinin gerçek kişi olmaları şarttır. TTK’nın 312’nci maddesinin ikinci fıkrasında, “İdare meclisi pay sahibi âza or­taklar­dan teşekkül eder. Ancak pay sahibi olmayan kimseler âza seçildikleri tak­dirde bunlar pay sahibi sıfatını kazandıktan sonra işe başlıyabilirler. Pay sahibi olan hükmî şahıs idare meclisi azası olamaz. Fakat hükmî şahıs tem­silcisi olan hakikî şahıslar idare meclisine âza seçilebilirler.
275 inci madde hükmü mahfuzdur.” hükmü yer almaktadır.
Kanunun yukarıda anılan hükmü nedeniyle pay sahibi tüzel kişilerin yönetim kurulu üyesi olmalarına imkân bulunmamakla birlikte tüzel kişinin temsilcisi olan gerçek kişilerin yönetim kuruluna üye seçilmelerine imkân tanınmıştır. Ülkemizde tüzel kişilerin iştiraki ile kurulmuş olan birçok ano­nim şirket bulunmaktadır. Bu tüzel kişiler kendi temsilcilerini yönetim ku­rulu üyesi olarak seçtirebilirler.
TTK’nın 275’inci maddesi gereğince, Devlet, vilayet, bele­diye gibi kamu tüzel kişilerinin pay sahibi olmasalar dahi esas sözleşmeye konulacak olan bir hükümle, konusu kamu hizmeti olan anonim şirketlerin yönetim kurulunda temsilci bulundurabilmeleri mümkündür. Aynı zamanda kamu tüzel kişilerinin yönetim kurulundaki temsilcilerinin genel kurul kara­rına ihtiyaç bulunmaksızın ilgili hükmî şahıs tarafından her zaman azledil­mesi ve yerine yenilerinin atanması mümkündür. Diğer taraftan, bu şekilde atanmış olan kişilerin hak ve görevleri bakımından genel kurul tarafından seçilmiş olan üyeler arasında fark yoktur.<!--[if !supportFootnotes]-->[25]<!--[endif]-->
2. Fiil ehliyetine sahip olmaları
Türk Ticaret Kanununda yönetim kurulu üyelerinin ehliyeti konu­sunda açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak yönetim kurulu üyeliği­nin yapısında yetki ve sorumluluğu birlikte taşıdığı dikkate alınacak olursa bu işi yapacak olan kişinin tam fiil ehliyetine sahip olmasının zorunlu ol­duğu ortaya çıkar.
Buna karşılık doktrinde, yönetim kurulu üyesi olabilme yeterliliği ba­kımından, fiil ehliyetinin hiç bulunmaması ile sınırlandırılmış olması birbi­rinden ayrılmaktadır. Çoğunluk görüşe göre,<!--[if !supportFootnotes]-->[26]<!--[endif]--> fiil ehliyeti bulunmayanların yönetim kurulu üyesi olamayacağı kabul edilmekle birlikte bazı yazarlar sınırlı ehliyetli olan kişilerin üyeliğine engel bir durum bulunmadığını ileri sürmektedirler.
Bilindiği üzere, TTK’nın 315’inci maddesinin ikinci fık­ra­sına göre, hacir altına alınma üyeliğin sona erme nedeni olarak kabul edil­miştir. Ayrıca 329’uncu madde gereğince yönetim kurulu üyelerinin ortaklık işle­rinde ob­jektif özen yükümlülükleri mevcuttur. Kanaatimizce, bu du­rumda sınırlı ehliyetlilerin yönetim kurulu üyesi olabileceğinin kabul edil­mesi TTK’nın anılan maddelerine aykırılık teşkil eder.
Yönetim kurulu üyesi olabilmek için ehliyet bakımından kanunda ön­görülmüş şartlara ek olarak şirket esas sözleşmesinde, başka bir takım şartlar da benimsenmiş olabilir. Örneğin, 70 yaşından büyük olmamak, Türk vatan­daşı olmak gibi. Emredici hükümlere aykırı olmamak kaydıyla esas sözleş­meye konulan bu tür hükümler geçerlidir.
Özel kanunlarda da yönetim kurulu üyelerinin kimlerden olabilece­ğine ilişkin hükümler yer almaktadır. Bankalar Kanunu, banka yönetim ku­rulu üyelerinin yarısından bir fazlasının hukuk, iktisat, işletmecilik, maliye, bankacılık veya mühendislik-işletmecilik dallarında yüksek öğrenim gör­müş olması şartını aramaktadır (Bankalar Kanunu md. 21).
Bazı durumlarda yönetim kurulu üyelerinin Türk vatandaşı olmasına TTK hüküm ve sonuçlar bağlamıştır. TTK’nın 823’üncü maddesinin dör­düncü fıkrasının iki numaralı bendine göre, anonim şirketin malı olan ge­miler, diğer şartlara ek olarak şirketin yönetim ve tem­siline yetkili ortakların çoğunluğunun Türk vatandaşı olmaları koşuluyla Türk gemisi sayılmaktadır.
TTK’nın 347’nci maddesindeki, murakıpların aynı za­manda yönetim kurulu üyeliklerine seçilemeyecekleri, hükmü nedeniyle yönetim kurulu üyeliği ile denetçilik görevi bağdaşmaz. Yönetim kurulu üyeliğine seçilen denetçinin bu görevi kabulü halinde denetçilik görevi sona erer.<!--[if !supportFootnotes]-->[27]<!--[endif]-->
Devlet Memurları Kanununun 28’inci maddesine göre, Devlet me­murları­nın ticaret yapmalarının yasak olması nedeniyle memurların ticaret ortak­lıklarında müdürlük ve yönetim kurulu üyeliği görevlerini alabilmeleri mümkün değildir. Avukatlık Kanununun 12’nci maddesine göre avukatlar ba­kımından ise böyle bir kısıtlama mevcut değildir.
Anonim ortaklığın yönetim kurulunun kural olarak paydaşlar arasın­dan seçilmesi asıldır. Yöneticilerin şirket işlerine ilgisi ve bağlılığını sağla­mak amacıyla getirilmiş olan bu düzenleme başka hukuk sistemlerinde de yer almaktadır. Ancak, bir tek paya sahip olmanın dahi bu şartı gerçekleşti­receği nazara alındığında, hükmün uygulamada bu fonksiyonu gerçekleştir­diği hatta bir değer ifade ettiği dahi söylenemez.<!--[if !supportFootnotes]-->[28]<!--[endif]-->
TTK’nın 312’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “İdare meclisi pay sahibi âza ortaklardan teşekkül eder. Ancak pay sahibi olmayan kimse­ler âza seçildikleri takdirde bunlar pay sahibi sıfatını kazan­dıktan sonra işe başlayabilirler.” hükmü karşısında, pay sahibi olmayan kişi­nin yönetim ku­rulu üyesi seçilmesine engel bir durum söz konusu olmadığı, fakat pay sa­hibi oluncaya kadar bu görevi yapamayacağı kabul edilmekte­dir.<!--[if !supportFootnotes]-->[29]<!--[endif]--> Buna karşılık, TTK’nın 275’inci maddesi gereğince, kamu tüzel kişilerinin, ano­nim ortaklığın yönetim kurullarında görevli temsilcile­rinin pay sahibi sıfa­tını taşıma yükümlülüğü yoktur.
7.8.1996 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Genel Kurul Toplantıları ile Hükûmet Komiser Yönetmeliğinin 15/b maddesi, yö­netim kuruluna seçilen üyelerin, seçim kararının tesciline kadar pay sahibi sıfatını kazanması şartını getirmiştir. Bu düzenlemenin yukarıda anılan ka­nun hükmüne aykırılık teşkil edeceği açıktır.<!--[if !supportFootnotes]-->[30]<!--[endif]-->
Anonim ortaklığın yönetim kurulu üyeliğinin kazanılması ve kaybe­dilmesinin ticaret siciline tescil ve ilân edilmesi gereklidir (TTK md. 300/b.8). Tescil ve ilânın kurucu nitelik taşımamasına karşılık, bu durumdan haberdar olmayan üçüncü kişilere karşı ancak tescil ve ilân edilmiş olması durumunda ileri sürülebilmektedir.<!--[if !supportFootnotes]-->[31]<!--[endif]-->

E. Yönetim kurulu üyeleri ile şirket arasındaki ilişki

Gerek İsviçre Borçlar Kanunu, gerekse Türk Ticaret Kanununda ano­nim şirketler ile yönetim kurulu arasındaki ilişkinin hukukî niteliğini açıkla­yan bir hüküm bulunmamaktadır. Esas itibarıyla yönetim kurulu ile ortaklık tüzel kişiliği arasındaki ilişkilerin kanunlarda bütünüyle düzenlenmesi im­kânı da yoktur. Bu durumda, ortaklık ile yönetim kurulu arasındaki ilişkiye uygulanacak kuralların belirlenmesinde güçlükler ortaya çıkmaktadır.<!--[if !supportFootnotes]-->[32]<!--[endif]-->
Anonim şirket ile yönetim kurulu üyeliğine seçilen kişiler arasındaki ilişkinin hukukî niteliği konusunda çeşitli görüşler ileri sürülmektedir. Şöyle ki:
Hizmet akdi, işçinin belirli veya belirsiz bir zamanda ücret karşılı­ğında, işverene bağımlı olarak hizmet görmeyi taahhüt etmesi olarak tanım­lanabilir (BK md. 313/1). Şirketin yönetim ve temsili kendilerine bırakılmış olan yönetim kurulu üyeleri ile şirket arasındaki ilişkinin belirli işlere ilişkin olmaması ve süreklilik arz etmesi nedeniyle hizmet ilişkisi olduğu ileri sürü­lebilir.<!--[if !supportFootnotes]-->[33]<!--[endif]--> Ancak; Kaplan, bankalarda yönetim kurulu üyesi kişilerin aynı zamanda bankada başka üst düzey görev ifa etmeleri diğer bir ifade ile çift görevli olmalarını, birbirinden bağımsız vekâlet ve hizmet akitlerini içeren bir birleşik sözleşme olarak nitelendirilmesi gerektiğini savunmakta, ban­kada münhasıran idare meclisi üyeliği görevini üstlenen kişilerle banka ara­sındaki hukukî ilişkinin ise “vekalet akdi” niteliğinde olduğunda tereddüt etmemek gerektiğini ifade etmektedir.<!--[if !supportFootnotes]-->[34]<!--[endif]-->
Özellikle iş hukukunda yönetim kurulu üyelerinin işçi değil işveren olarak kabul edilmesi, bu kişilere ödenecek ücretin sözleşmenin esaslı un­suru gözükmemesi bu görüşe yöneltilen en önemli eleştirilerdir.<!--[if !supportFootnotes]-->[35]<!--[endif]-->
Yönetim kurulu üyeleri ile şirket arasındaki ilişkinin Borçlar Kanunu­nun 386’ncı maddesinde “…vekil, mukavele dairesinde kendisine tahmil olunan işin idaresini veya tekabül eylediği hizmetin ifasını iltizam eder.” şeklinde ta­nımı yapılan vekâlet ilişkisine benzediği söylenebilir. Öte yandan aynı mad­denin ikinci fıkrasındaki diğer akitler hakkındaki kanunî hükümlere tâbi olmayan işlere de vekâlet hükümlerinin uygulanacağı yönündeki hüküm nedeniyle yönetim kurulu ile şirket arasındaki ilişkiye Borçlar Kanununun vekâlete ilişkin hükümlerinin uygulanması gerektiği savunulmaktadır.<!--[if !supportFootnotes]-->[36]<!--[endif]-->
Yönetim kurulu ile anonim şirket arasındaki hukukî ilişkinin niteliği­nin belirlenmesinde büyük güçlükler bulunmaktadır. Yönetim kurulu üye­liği, hem anonim şirket hem de üyeler açısından birçok yetki ve görevi bera­berinde getirmesi nedeniyle esas olarak iki taraflı bir hukukî ilişki özelliği gösterse de mevzuatımızda yer alan sözleşme tiplerinden hiç birine tam ola­rak uymamaktadır. Yönetim kurulu üyeliği, hem borçlar hukukuna hem de şirketler hukukuna tâbi ilişkilerden çeşitli özellikler gösterdiği için vekâlet benzeri bir sözleşme ya da sui generis bir sözleşme olarak nitelendirilmekte­dir.<!--[if !supportFootnotes]-->[37]<!--[endif]-->
İsviçre doktrininde, anonim ortaklık ile yönetim kurulu arasında var olan sözleşmenin devamlılık unsuru nazara alındığında hizmet sözleşmesine benzemekle birlikte, ücret unsurunun zorunlu olmaması sebebiyle hizmet akdi olarak nitelendirilemeyeceği savunulmaktadır.<!--[if !supportFootnotes]-->[38]<!--[endif]-->
Bu konu Alman doktrininde, anonim şirket ile yönetim kurulu ara­sında yapılmış bulunan sözleşmenin şartlarının yorumlanması yoluyla daha pratik bir şekilde çözümlenmiştir. Bu durumda, sözleşmede yer alan ücret unsuruna büyük önem verilmekte olup, şayet ücret akdin bir unsuru olarak kararlaştırılmışsa bu ilişki hizmet akdi olarak nitelendirilmekte, aksi du­rumda ise diğer tali şartlar da değerlendirilmek suretiyle vekâlet sözleşmesi­nin varlığı kabul edilmektedir.<!--[if !supportFootnotes]-->[39]<!--[endif]-->
Türk hukukunda da İsviçre doktrininde benimsenmiş olan görüşün ço­ğunlukla kabul gördüğü söylenebilir. Ancak bu ilişkinin doğrudan vekâlet ilişkisi olarak nitelendirilmesinin doğru olmadığı da gerçektir. Doktrinde Çamoğlu ve Arslan’ın da savunduğu gibi, ortaklık ile yönetim kurulu arasın­daki akdin niteliğinin öncelikle sözleşmeye göre tespit edilmesi ye­rinde ola­caktır. Sözleşmede bu ilişkiyi vasıflandırmaya yarayacak ölçüde bir hüküm bulunmadığı taktirde, vekâlet hükümlerinin uygulanması yoluna gidilmeli­dir.<!--[if !supportFootnotes]-->[40]<!--[endif]-->
Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesinin 24.11.1984 tarihli ve E. 81/475 K.81/5019 sayılı kararında, “Şirket ile yönetim kurulu üyeleri arasındaki ilişki bir vekâlet sözleşmesi ilişkisidir. İsviçre Federal Mahkemesi de, yöne­tim kurulu üyesi ile şirket arasındaki ilişkiyi vekâlet olarak nitelemiştir (BGE 1979 I, 627). O halde TTK’nın 1’inci maddesi yollamasıyla bu iliş­kiye ica­bında vekâlet hükümlerinin de uygulanmasını gerektirir.” denilmek suretiyle bu husus açıkça ifade edilmiştir.
Ortaklık ile yönetim kurulu arasındaki ilişkinin hukukî yönüne dair tartışmalara karşılık, anonim şirket yönetim kurulu üyeliği bir sözleşme iliş­kisi olarak değerlendirilmekte ve hukukî boşluk halinde bu ilişkiye vekâlet sözleşmesine ilişkin hükümlerin uygulanması konusunda birlik bulunmakta­dır. Bu nedenle yönetim kurulu üyeleri ile anonim şirket arasındaki ilişkinin hukukî niteliği ile ilgili tartışmaların hukukî değeri kalmamıştır. Gerekçesi tartışılabilir olsa da bu sözleşme ilişkisinin doğumunun, yetkili organ tara­fından yönetim kurulu üyeliğine seçilme ve üye tarafından bu görevin kabul edilmesiyle gerçekleştiği kabul edilmektedir.<!--[if !supportFootnotes]-->[41]<!--[endif]-->
Kural olarak yönetim kurulu üyelerinin seçimi genel kurula ait bir yetkidir. Organların seçimi konusundaki yetki genel kurulun devri caiz ol­mayan yetkilerdendir. Ancak kanun, bazı durumlara ilişkin olarak, hâlin özelliklerini de dikkate almak suretiyle değişik seçim yöntemleri öngör­müştür. Ortaklık yönetim kurulunun seçim ve tayini üç şekilde olur:
Anonim ortaklığın ilk yönetim kurulu üyelerinin esas sözleşmeyle ta­yin edilmesi mümkündür (TTK md. 292). Hatta anî kuruluşta, yönetim ku­rulu üyelerinin esas sözleşmeyle tayin edilmiş olması zorunludur (TTK md. 289/4 ve 5). Tedrici kuruluşta esas sözleşmeyle atama mümkün olmakla birlikte zorunlu değildir.
Tedrici kuruluş ile ilgili yukarıda ifade edildiği üzere, esas sözleş­meyle yönetim kurulu üyelerinin belirlenmesi mümkündür. Fakat kuruluşta yönetim kurulu üyeleri, iştirak taahhütnamesinde gösterilmemişse, taahhütlü pay sahipleri arasından kuruluş genel kurulunca seçilirler (TTK md. 292/1).
Bilindiği üzere, yönetim kurulu üyelerinin seçim yetkisi genel kurula aittir (TTK md. 312/1). Hatta organların ve bu arada yönetim kurulunun seçim yetkisi genel kurulun münhasır yetkilerinden olup, devri mümkün değildir. TTK’daki farklı pay grupları ya da azınlıktaki pay sahiplerinin yö­netim kurulunda temsilini sağlayan bir hüküm bulunmamak­tadır.
Uygulamada, ortaklıktaki pay sahiplerinin yönetim kurulunda temsili ve seçimi konuları esas sözleşmeye konulan hükümlerle düzenlenmektedir. Bu kapsamda olmak üzere, genellikle paylar birden fazla gruplara ayrıl­makla her bir grubun içinden kaç kişinin yönetim kurulu üyeliğine seçilebi­leceği belirlenmektedir. Dolayısıyla esas sözleşmeyle bir pay grubuna yöne­tim kuruluna üye gönderme konusunda imtiyaz tanınmışsa, bu pay grubunun esas sermayeye oranla pay sayısının fazlasına sahip olması şartı aranmaz.<!--[if !supportFootnotes]-->[42]<!--[endif]-->
Yönetim kurulunca üye seçimi istisnai bir durum olup, TTK’nın 315’inci maddesinin birinci fıkrasında sayılan, istifa, ölüm, temyiz gü­cünü kaybetme, fiil ehliyetini yitirme gibi nedenlerle yönetim kurulu üyeli­ğinin boşalması halinde, kurul yasal şartlara sahip bir kimseyi geçici olarak yöne­tim kuruluna üye seçer ve ilk toplanacak genel kurulun onayına sunar. Bu şekilde yönetim kurulu üyeliğine getirilen kimse ilk genel kurul toplantı­sına kadar yönetim kurulu üyeliği görevini yürütür (TTK md. 315/1).
TTK’nın 315’inci maddesinin yukarıda anılan hükmüyle yö­netim ku­ruluna tanınan imkân emredici nitelikte olmadığından ana sözleş­meye ko­nulacak hükümle bu yetki tamamıyla alınabilir.<!--[if !supportFootnotes]-->[43]<!--[endif]--> Yönetim kurulu üyesini seçme yetkisi genel kurulun münhasır yetkileri arasında yer aldığın­dan, yö­netim kurulunun TTK md. 315/1 uyarınca seçilen üyenin mutlaka genel ku­rulunun onayına sunulması zorunludur.<!--[if !supportFootnotes]-->[44]<!--[endif]-->
Yönetim kurulu tarafından seçilmiş olan üye de tıpkı diğer üyeler gibi hak ve yetkilere sahiptir. Genel kurul bu kişinin üyeliğini reddederse bu ret kararı hukuk güvenliği bakımından sadece ileriye doğru hüküm doğurur, yani üyenin yaptığı işlemler ve kullandığı oylar geçerlidir.<!--[if !supportFootnotes]-->[45]<!--[endif]-->
TTK’nın yukarıda anılan 315’inci maddesinde her ne kadar “bir” üye­nin boşalmasından söz edilmiş ise de, birden fazla üyeliğin boşal­ması duru­munda da yönetim kurulunun boşalan üyelikler için seçim yapması müm­kündür. Ancak bu durumda boş olan üyeliklere seçim yapabilmek için yö­netim kurulunun toplanarak karar alması gerekmektedir. Doktrin ve uy­gu­lamada karşılaşılan önemli bir sorun, bu takdirde toplantı ve karar nisabı­nın ne olacağı konusudur.
Bilindiği üzere, anonim ortaklıklarda şirket yönetim kurulunun top­lantı veya karar yeter sayısı sağlamaksızın aldıkları kararlar hukuken, yok hükmündedir. Bu kararlar hiçbir şekilde hüküm doğurmaz. Bu durumdan yola çıkarak doktrinde çoğunlukla, yönetim kurulu kurul organ olarak topla­nıp karar alma yeteneğine sahip olduğu müddetçe boşalan üyeliklerin yerine seçim yapabileceği, toplantı nisabını kaybettikten sonra artık toplanarak TTK’nın 315’inci maddesine dayanarak yeni üye seçemeyeceği kabul edil­mektedir.<!--[if !supportFootnotes]-->[46]<!--[endif]-->
Buna karşılık Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesince, yönetim kurulu üyelik­lerindeki boşalmalar nedeniyle yapılacak üye seçiminde toplantı yeter sayı­sının sağlanamadığı durumda, karar yeter sayısı sağlanmışsa alınan kara­rın geçerli olduğu kabul edilmektedir. Nitekim Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesinin 8/2/1990 tarih ve E: 5478, K: 708 sayılı kararında;
“TTK 315/1 hükmü, anonim şirketi idare ve temsil etmek gibi çok önemli bir işlevi olan yönetim kurulunun bazı üyelerinin ölmesi veya mad­denin ikinci fıkrasında öngörülen sebeplerden biriyle görevlerinin sona er­mesi halinde şirketin toplanacak ilk genel kurula kadar organsız kalmama­sını sağlamaya yönelik özel ve ayrık bir hüküm olduğu cihetle bu amaca uy­gun yorumlanmalıdır. Yönetim kurulunun TTK md. 315/1 maddesindeki geçici üye atama yetkisini kullanabilmek için mutlaka toplantı yeter sayısını haiz olması gerektiği yönünde lafzî ve dar yorum açılan üyelik nedeniyle geri kalan üyelerle toplantı nisabının oluşmadığı hallerde anılan yasa hük­münün uygulama imkanını ortadan kaldıracaktır. Özellikle, ana sözleşmede aksine hüküm bulunmadıkça yönetim kurulunun TTK’nın 312/1 maddesi gereği üç kişiden oluşmasının olağan hâli teşkil ettiği nazarı itibara alındı­ğında bir üyeliği açılan böyle bir yönetim kurulunun diğer iki üyesinin açı­lan üyeliğe geçici atama yapamamasının TTK’nın 315/1 maddesi hükmü­nün uygulama alanının kanun koyucunun amacına aykırı biçimde daralta­cağı kuşkusuzdur. Diğer bir anlatımla, yasa koyucu üç kişilik yönetim ku­rulunun varlığını da göz önüne alarak bu hükmü getirmiştir.” <!--[if !supportFootnotes]-->[47]<!--[endif]--> denilmek suretiyle bu husus açıkça ifade edilmiştir.
Yönetim kurulunun, kurul organ olarak toplanıp karar alma yetene­ğine sahip olduğu sürece, boşalan üyelikler yerine yeni üyeler atayabileceği, TTK’nın 330’uncu maddesi gereğince anonim ortaklığın irade beyanının geçerli ola­rak oluşabilmesi için hem toplantı hem de karar yeter sayısına uyulması ge­rektiğinden bahisle Yargıtayın kararı doktrinde eleştirilere konu edilmekte­dir.
Nitekim doktrinde Kırca, Yargıtay kararının yönetim kurulundaki âni, beklenmedik toplantı yeter sayısı sorunuyla karşılaşan ortaklığın ilk genel kurula kadar organsız kalmasına engel olmak gayesine matuf bulun­duğunu, özellikle genel kurulca esas sözleşmede gösterilmiş olan sayıda yönetim kurulu üyesi seçilmeyerek ya da üyeliklerdeki boşalmalara rağmen karar sayısının korunması nedeniyle seçim yapılmayarak ilâve boşalmalar üzerine toplantı ya da karar nisabının sağlanamaması durumunda, bu gibi durumla­rın beklenmedik, anî olaylar olarak nitelendirilmesi söz konusu ol­mayaca­ğından anılan içtihada dayanarak üye seçimi yapılmasının mümkün olmaya­cağı görüşündedir.<!--[if !supportFootnotes]-->[48]<!--[endif]-->
Çamoğlu, toplantı nisabı olmadan karar yeter sayısından söz etme­nin mümkün olmadığını, yönetim kurulunun kurul-organ olarak çalıştığını, top­lantı yeter sayısının yarıdan bir fazla olması itibarıyla, karar yeter sayısı olmadan toplantı nisabının sağlanamayacağından bu nevi kararların alınma­sının mümkün olmayacağı, bu bağlamda dokuz kişilik yönetim kurulunda en çok dört, yedi kişilik yönetim kurulunda ise en çok üç üyeliğin kalan üye­lerce dolduru­labileceğini savunmaktadır.<!--[if !supportFootnotes]-->[49]<!--[endif]-->
Pulaşlı ise anılan hükmün, Yargıtay kararında da ifade edildiği üzere, anonim ortaklıkta ortaklığı temsil ve idare açısından çok önemli fonk­siyonu olan yönetim kurulu üyelerinin görevlerinin sona ermesi nedeniyle şirketin toplanacak ilk genel kurula kadar organsız kalmamasını temin ama­cıyla ko­nulmuş özel ve ayrık bir hüküm olduğu cihetle amaca uygun yo­rumlanması­nın gerektiğini, bu nedenle TTK’nın 315’inci maddesinin birinci fıkrasın­daki yetkiye daya­narak yöne­tim kuruluna üye seçimi için mutlaka toplantı yeter sayısının sağlanmasının gerektiği şeklindeki lafzî ve dar yorumun, kanunun anılan hükmünü uygu­lama imkânını ortadan kaldıracağını ve kanun koyucunun amacına da aykırı olacağını belirterek üç kişiden oluşan Yönetim Kurulunda bir üyeliğin boşal­ması halinde kalan iki üyenin toplanarak geçici üye seçebile­ceğinin kabul edilmesi gerektiğini ileri sürmektedir.<!--[if !supportFootnotes]-->[50]<!--[endif]-->
Kanaatimizce de, yönetim kurulunun TTK’nın 315/1 maddesindeki geçici üye atama yetkisini kullanabilmek için mutlaka toplantı yeter sayısını haiz olması gerektiği yönünde lafzî ve dar yorum açılan üyelik nedeniyle geri kalan üyelerle toplantı nisabının oluşmadığı hallerde anılan yasa hük­münün uygulama imkânını ortadan kaldıracaktır. Bu nedenle Yargıtayın görüşünün yasa koyucunun amacına uygun olduğunu düşünmekteyiz.
Öte yandan boşalan üyelikler nedeniyle yeter sayısı bulunamıyorsa, örneğin üç üyeden ikisi ya da beş üyeden üçünün yerleri boşalmışsa, bu du­rumda, denetçilerin derhal genel kurulu olağanüstü toplantıya çağırması ve eksik üyelerin tamamlanmasının sağlanması veya mahkemeye müracaat ederek yönetim kurulu görevinin kayyıma bırakılmasını istemesi gerekmek­tedir.
Yönetim kurulunun bu yolla üye seçmesinin önüne geçilmesi ama­cıyla Kooperatifler Kanununda md. 55/2 olduğu gibi esas sözleşmede hü­küm bulunması halinde genel kurul tarafından yönetim kuruluna yedek üye seçilmesi usulü de benimsenebilir.<!--[if !supportFootnotes]-->[51]<!--[endif]-->
TTK’nın 275’nci maddesi gereğince, konusu kamu hizmeti olan ano­nim ortaklıkların sözleşmelerinde bu yönde hüküm bulun­maktaysa, ilgili kamu tüzel kişileri yönetim kuruluna temsilci gönderebilir­ler. TTK’nın 275’inci maddesi uyarınca kamu tüzel kişileri tara­fından atanan üyeler, diğer yönetim kurulu üyeleri ile aynı haklara sahip ve aynı yükümlülüklere tâbi­dirler.<!--[if !supportFootnotes]-->[52]<!--[endif]-->

G. Yönetim kurulu üyeliği sıfatının kaybedilmesi

Organ sıfatının kaybedilmesi geniş anlam taşımaktadır. Bilhassa yö­netim kurulu ve denetçilerin seçilememesi, açılan üyeliklere atama yapıla­maması ya da kasıtlı olarak atama yapılmamak suretiyle organın oluşumu­nun engellenmesi sıklıkla karşılaşılan ve şirketin feshine kadar varabilen TTK’nın 435’inci maddesinin uygulanmasında dikkate alınması gereken du­rumlardır. Ortaklık organlarından yönetim kurulunun eksikliğini sonuçlandı­ran nedenler çeşitli olabilir. Şöyle ki;
Anonim ortaklık yönetim kurulu üyesinin bu sıfatı; iflas etmesi, kısıt­lanması, TTK’nın 315’inci maddesinde sayılan yüz kızartıcı suçlardan birini işlemesi ya da ağır hapis cezasına mahkûm olması veya üyelik için gerekli yasal nitelikleri kaybetmesi durumunda kendiliğinden sona erer. TTK’nın 315’inci maddesi kapsamındaki bir suçtan dolayı üyeliğin sona ermesi bu suça ilişkin mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesi şartına bağlı olmakla bir­likte şüphesiz bu durumda genel kurulun ilgili üye hakkındaki kararın ke­sinleşmesini beklemeden görevden uzaklaştırma imkânı mevcut­tur.<!--[if !supportFootnotes]-->[53]<!--[endif]-->
Diğer taraftan ortaklık yönetim kurulu üyelerinin süreli olarak seçil­mesi durumunda bu sürenin dolması da üyelik sıfatını sona erdirir. Görev süresinin belli bir tarihte (örneğin “1/1/2005 tarihine kadar görev yapmak üzere seçilmiştir” ifadesine yer verilmiş ise) sona ereceği kararlaştırılabile­ceği gibi uygulamada çoğunlukla karşılaşıldığı üzere bir yıllığına ya da iki yıllığına seçildikleri ifadelerine yer verilmektedir. Görev süresinin sonunun tarih olarak saptanmadığı bu gibi durumlarda bir yıl, iki yıl gibi ifadeler “fa­aliyet dönemi” olarak değerlendirilmelidir. Bu durumda üyelerin görev sü­relerinin başlangıcının, üye seçimine ilişkin hüküm sözleşmede belirlen­mişse tescil ve ilân tarihinden, genel kurulca alınmış bir karara dayanıyorsa karar tarihinden başladığının kabul edilmesi uygun olur. Ayrıca üye seçil­mesine ve atanmasına ilişkin kararlarda herhangi bir süre belirtilmemişse bu du­rumda üyelerin görev süresi bir yıl olarak kabul edilmelidir.<!--[if !supportFootnotes]-->[54]<!--[endif]-->
Her şeyden önce yönetim kurulu üyeliği zorunlu bir görev değildir. Yönetim kurulu üyelerinin görev süresi dolmadan önce kişisel durumu, di­ğer yönetim kurulu üyeleri ile aralarındaki uyumsuzluk ya da başka bir ne­denle her zaman istifa ederek bu görevden ayrılmaları mümkündür. Hatta esas sözleşmeye konulacak bir hükümle üyelerin istifası engellenemez.<!--[if !supportFootnotes]-->[55]<!--[endif]-->
Yönetim kurulu üyesinin istifası, bu sıfatını sona erdirir. İstifa tek yanlı bozucu yenilik doğuran bir hakkın kullanılması olup hukukî sonuç doğurması bir şekil şartına bağlanmamıştır. İç ilişkide sonuçlarını şirkete ulaşmakla doğurur; dış ilişkide ise TTK’nın 39’uncu maddesi uyarınca iyiniyetli üçüncü kişiler açısından istifanın etkisi tescil ve ilân olunmasına bağlıdır.<!--[if !supportFootnotes]-->[56]<!--[endif]-->
Diğer taraftan yukarıda da ifade edildiği üzere, yönetim kurulu üyeliği esas olarak vekâlet sayıldığından Borçlar Kanununun 396’ncı maddesi gere­ğince uygun olmayan bir zamanda istifa eden yönetim kurulu üyesi ortaklı­ğın bu yüzden uğradığı zararı tazmin etmek zorundadır.
Türk Ticaret Kanununda yönetim kurulu üyesinin istifa etme hakkına karşılık, ortaklığın da yönetim kurulunu azletme yetkisi tanınmıştır. Ka­nunda yönetim kurulu üyelerinin hangi durumlarda azledilebilecekleri belir­tilmediğinden genel kurul hiçbir sebep göstermeksizin yönetim kurulunu azledebilir. Zira bu şekilde ortaklık için yararlı olmayacakları kanaatine va­rılan yönetim kurulu üyelerinin yerine daha iyilerinin seçilebilmesi ya da mevcut üyelerden daha yetenekli ve ortaklık için faydalı olabilecek kişilerin görevlendirilmesi imkânı sağlanmış olmaktadır.
Ortaklık genel kurulunun yönetim kurulu üyelerinin azli konusunda gerekçe göstermek mükellefiyetleri bulunmadığı gibi, zamansız ve sebepsiz olarak azledilen pay sahibi yönetim kurulu üyelerinin maddi tazminat isteme hakkı da bulunmamaktadır.<!--[if !supportFootnotes]-->[57]<!--[endif]-->
Yönetim kurulu üyeleri genel kurul tarafından azledilirse, üyelik sı­fatları sona erer. Çünkü yönetim kurulu üyeliği güvene dayanan bir ilişkidir. Bu nedenle yönetim kurulu üyeleri genel kurul tarafından her zaman azledi­lebilirler.
Ortaklık açısından gündemde yer alan konuların önemi ve bir takım oldu bittilerle karşılaşılmaması amacıyla genel kurul toplantılarında gün­deme bağlılık ilkesi benimsenmiştir. Genel kurul toplantısında gündeme bağlılık ilkesinin geçerli olması nedeniyle, yönetim kurulu üyeleri için de en azından bir hukukî güvence teşkil edecek şekilde üyelerin azline imkân tanı­yan bir madde gündemde olmadığı sürece, üyelerin azlinin genel kurulda görüşüle­meyeceği kabul edilmektedir.<!--[if !supportFootnotes]-->[58]<!--[endif]--> Ancak gündemde yer alan madde­leri bu ba­kımdan geniş yorumlamak yerinde olur. Örneğin yapılan işlemlerin denet­lenmesine ya da kâr ve zararın görüşülmesi, gereğinde ilgili yönetim kurulu üyesinin azlini de içerdiği şeklinde yorumlanmalıdır.<!--[if !supportFootnotes]-->[59]<!--[endif]-->
Gündemde madde olmadan yönetim kurulunun azledilerek yerlerine seçim yapılması konusunda Yargıtayın farklı kararları bulunmaktadır.
Yargıtay Ticaret Dairesinin 29.2.1964 tarihli E.5577, K.687 sayılı ka­rarında, “Gündemde bulunmaksızın emrivaki ile seçim yapılmasının TTK’nın 369’uncu maddesinin son fıkrasındaki kanunun amir hükmüne aykırı olduğu” yolundaki kararı mahkemenin direnmesi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda oy çokluğu ile Yargıtay Ticaret Dairesinin görüşü benimsenmiş­tir.
Yargıtay anılan kararın sakıncaları olduğu için daha sonra bu içtiha­dından dönmüş 1979 tarihli kararında yönetim kurulu üyelerinin hepsinin azli halinde şirketi organsız bırakmamak düşüncesi ile gündemde olmasa bile seçimin yapılabileceği yolunda karar vermiştir.<!--[if !supportFootnotes]-->[60]<!--[endif]-->
Ancak bu kararı eleştiren Türk, anonim ortaklık genel kurulunun ira­desini ancak belirli usuller ve kurallar çerçevesinde alınan kararlarla açıkla­yan organ olduğunu ifade ettikten sonra, gündeme bağlılık ilkesinin anonim ortaklıklarda bir istikrar ve organlar arasında denge unsuru olduğuna değine­rek, Yargıtayın şirketi organsız bırakmama düşüncesi ile aldığı kararın sa­kıncalar doğurabileceği görüşündedir.<!--[if !supportFootnotes]-->[61]<!--[endif]-->
Öte yandan, genel kurulun bütün ortakların hazır bulunması ile top­lanması ve ortaklar tarafından bir itiraz ileri sürülmeksizin yönetim kurulu­nun azli görüşülerek bu yönde karar verilmesi durumunda yukarıda anılan sakıncalar ortadan kalkmakta ve sürpriz kararlar söz konusu olmamaktadır.<!--[if !supportFootnotes]-->[62]<!--[endif]-->
Yönetim kurulu üyeliği sıfatının kaybedilmesi konusunda üzerinde durulması gereken önemli bir husus da anonim ortaklığın iflasına ilişkin kararın yönetim kurulu üyelik sıfatını sona erdirip erdirmeyeceğidir. Kural olarak sözleşmelerin, taraflardan birinin iflası ile sona ermemesine karşılık Borçlar Kanununun 397’nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Hilafı, mu­kaveleden ve işin mahiyetinden anlaşılmadıkça vekâlet, gerek vekilin, gerek müvekkilin iflası ile nihayet bulur.” hükmü tür sözleşmeler bakımın­dan farklı bir ilke ortaya koymaktadır. Ancak bu hüküm karşısında dahi ifla­sın anonim ortaklığın yönetim kurulu sıfatını sona erdirmeyeceğinin kabul edilmesi gerekmektedir. Zira Kanunda “aksi, işin niteliğinden anlaşılma­dıkça” şeklinde bir hüküm benimsenmek suretiyle işin mahiyetinin zorunlu kıldığı haller bakımından ana kurala istisna benimsendiği anlaşılmaktadır. İflas kararının verilmesiyle derhal yönetim kurulu üyeliği sıfatının sona ere­ceğinin kabul edilmesi işin mahiyetiyle bağdaşır bir sonuç değildir.<!--[if !supportFootnotes]-->[63]<!--[endif]-->
Vekâlet sözleşmesinin sona ermesi, müvekkilin menfaatlerini tehli­keye sokuyor ise vekil vekâlet görevini sürdürmekle yükümlüdür (BK md. 396/2). İflasın açılmasıyla yönetim kurulunun yetkileri, iflas masasını oluş­turan malvarlığı ile ilgili işlemler yönünden kısıtlanmaktadır. Ancak, masayı ilgilendirmeyen işlemler ve özellikle de şirketin yönetimine dair işlerin gö­rülmesi için yönetim kuruluna ihtiyaç bulunmaktadır. Bu aşamada müflise düşen bir kısım işlemlerin sağlıklı şekilde yürütülüp sonuçlandırılması, ano­nim şirketi temsile yetkili organın varlığını zorunlu kılar.<!--[if !supportFootnotes]-->[64]<!--[endif]-->
Öte yandan, üyelik sıfatları hizmet sözleşmesine dayanan yönetim ku­rulu üyelerinin görevleri de, iflasın açılması ile son bulmaz. Çünkü hizmet sözleşmesi, işverenin iflası ile son bulan akitlerden değildir. Ayrıca anonim ortaklıkların yönetim kurulu üyelik sıfatının kendiliğinden sona ermesini düzenleyen TTK’nın 315’inci maddesinin özel hüküm olarak değerlendiril­mesi durumunda da yönetim kurulu üyelerinin görevlerinin iflas kararı ile kendiliğinden sona ermeyeceği sonucuna varılmalıdır.<!--[if !supportFootnotes]-->[65]<!--[endif]-->
II. Yönetim kurulunun organ sıfatının kaybedilmesinin sonuçları

A. Genel olarak

Bilindiği gibi, anonim ortaklığı gerek iç ilişkide ortaklara karşı, ge­rekse dış ilişkide üçüncü şahıslara karşı yönetim kurulu temsil eder. Anonim şirket ortakları açısından temsil bir hak ya da borç olmamasına rağmen, yö­netim kurulu üyesi için hem bir hak hem de bir borçtur. Anonim ortaklığın medenî haklardan yararlanabildiği sürece, dış ilişkide hukukî ilişkilere gire­bilmesi yönetim kurulunun temsil fonksiyonunu ifa etmesiyle mümkün ola­bilir.
TTK’da, yönetim kurulu üyelerinin temsil görevini kurul olarak yerine getirmeleri ilkesi benimsenmemiş, esas sözleşmede ak­sine bir hüküm yer almadığı sürece, yönetim kurulunun iki üyesinin imzası­nın ortaklığı ilzam edeceği ifade edilmiştir.<!--[if !supportFootnotes]-->[66]<!--[endif]-->
Tüzel kişilerin medenî hakları kullanma yetkisi, kanun ve statülerine göre zorunlu organlara sahip olmalarıyla mümkün hale gelir. Anonim şirket yönetim kurulunun organ niteliğini kaybetmesi, tüzel kişiliğin fiil ehliyetini kaybetmesi sonucunu doğurur.
Anonim ortaklıklar bakımından zorunlu organ olan yönetim kurulu­nun bu sıfatının kaybedilmesi şirket ve üçüncü kişiler yönünden çeşitli hu­kukî sorunları da beraberinde getirmektedir. Yönetim kurulu üyelerinin top­tan istifa etmeleri, bir kazada hepsinin birden ölmesi, genel kurul tarafından azledilmeleri ya da esas sözleşme ya da kanunda gösterilen asgarî sayının altına düşülmesi gibi durumlar anonim ortaklığın organsız kalması sonucunu doğurur. Diğer taraftan yönetim kurulu üyeliğini sona erdiren; iflas, hacir altına alınma, yüz kızartıcı suçtan mahkûmiyet gibi durumlarda anonim or­taklık görünürde bir yönetim organına sahip gibi ise de, hukuken yönetim organının bulunmadığı kabul edilebilir.<!--[if !supportFootnotes]-->[67]<!--[endif]-->
Anonim ortaklığın yönetim organını kaybettiğinde faaliyetlerine de­vam etmesi mümkün değildir. Şayet bu durumda hak süjesi olarak kalan ortaklığın faaliyetlerine devam etmesi amaçlanıyorsa, tıpkı fiil ehliyetini kaybetmiş gerçek kişiler gibi korunması zarureti vardır.<!--[if !supportFootnotes]-->[68]<!--[endif]-->
Ortaklık yönetim kurulunun organ sıfatını kaybetmesinin sonuçları­nın geçici ya da daimi olması bakımından ayrı ayrı incelenmesinde yarar bu­lunmaktadır. Şöyle ki;
Yukarıda ifade edildiği üzere, ortaklık yönetim kurulunun organ sıfa­tını kaybetmesi, şirketin fiil ehliyetinin kaybolması sonucunu doğurur. Bu durumda olan şirket, faaliyetlerine devam etme gayesinde ise ortaklığın ko­runması bakımından çeşitli tedbirler alınabilir. Bunlardan bir kısmı ortak­lık yönetim organının kaybedilmesinden önce alınacak tedbirlerdir. Diğer bir kısmı ise fiilen ya da hukuken ortada yönetim organının bulunmadığı aşa­mada başvurulabilecek olan yöntemlerdir. Bunları ayrıntılı olarak inceleye­lim:
Anonim ortaklık yönetim kurulunun organ sıfatı sona erdiğinde, genel kurul yeni yönetim kurulunu oluşturmamışsa, kısa ya da uzun süreliğine eski yönetim kuruluna ya da ortaklardan oluşturduğu kurula geçici yetki verebi­lir.
Özellikle azamî görev süresini tamamlamış olan yönetim kurulu üye­leri yerine genel kuruldaki görüş ayrılıkları nedeniyle yeni üyeler seçileme­mişse genel kurulun ortaklığın organsız kalmasının önüne geçmek amacıyla bir süre daha eski yönetim kuruluna yetki vermesi yoluna gidilebilir ya da geçici yönetim kurulu teşekkül ettirilebilir.
Genel kurul, geçici yönetim kurulunun görevini bazı işlerle ya da ge­nel kurulu toplantıya davet etmeye inhisar ettirebilir. Geçici yönetim kurulu, genel kurulun toplanmasına kadar geçen sürede veya çeşitli nedenlerle genel kurulun toplanmasının geciktiğinde bu zaman içinde ortaklığı idare ve temsil konusunda yetkilidir.
Yedek yönetim kurulu üyesi, yönetim kurulu üyeliklerinde herhangi bir nedenle meydana gelebilecek olan boşalmalarda, bu üyenin yerini dol­durmak amacıyla önceden seçilmiş üyedir.<!--[if !supportFootnotes]-->[69]<!--[endif]-->
Anonim ortaklıklarda yedek yönetim kurulu üyesi seçilip seçilemeye­ceğine dair TTK’da açık bir düzenleme yer almamaktadır.<!--[if !supportFootnotes]-->[70]<!--[endif]--> Ancak dokt­rinde Kooperatifler Kanununun 55/2’nci maddesinde de yer aldığı üzere anonim ortaklıkların da yedek yönetim kurulu üyesi seçebilecekleri kabul edilmek­tedir.<!--[if !supportFootnotes]-->[71]<!--[endif]--> Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesinin de “yönetim kurulu üç üyeden ibaret olup, yedek üyeler de seçilmemiştir. Bu yönetim kurulunun iki üyesi­nin is­tifa ettiğine göre tek kişi görev yapamaz.”<!--[if !supportFootnotes]-->[72]<!--[endif]--> yönündeki içtiha­dıyla, zımnen de olsa ortaklığa yedek üye seçilebileceğini onayladığı anla­şılmak­tadır.
Tüzel kişiliğin fiil ehliyetinin güvence altına alınabilmesi bakımından yedek üye seçiminin oldukça yararlı olduğu açıktır. Şirket yönetim kuru­lunda herhangi bir nedenle meydana gelebilecek olan açılmalar sonucunda şirket işlerinin aksamasının önüne geçilmiş olur. Ayrıca, kanun koyucunun zaruri bazı durumlarda yönetim kuruluna dahi yeni üye seçme imkânını ta­nıdığı (TTK md. 315/2) nazara alındığında genel kurulun yedek üye seçimi­nin kanun koyucunun da iradesine uygun olduğu öncelikle savunulabilir. Bu yetki, önceden ya da yönetim kurulunda ortaya çıkan açılmalar üzerine de kullanılabilmelidir.<!--[if !supportFootnotes]-->[73]<!--[endif]-->
Doktrinde genel kurulun yedek üye seçebilmesi için esas sözleşmede bu konuda bir düzenlemenin bulunmasının zorunlu olduğunu savunan ya­zarlar bulunmakla birlikte TTK’nın 315’inci maddesinin amacı dikkate alın­dı­ğında esas sözleşmede bu konuda hüküm bulunmasa dahi genel kurulun geçici üye seçiminde yetkili olduğu çoğunlukla benimsenmektedir.<!--[if !supportFootnotes]-->[74]<!--[endif]-->
Türk hukukunda mahkemelerin ortaklık organının, yönetim faaliyetini yapabilmesi bakımından gerekli sayıdaki üyesi kalmadığı zarurî haller ba­kımından üye atayabilmesi düzenlenmemiştir. Buna karşılık Alman huku­kunda (BGB m. 296) ve Fransız hukukunda bu gibi istisnaî durumlarda yö­netim kurulunun gerekli sayıda üye atayabilecekleri düzenlenmiştir. Fran­sız hukukunda yönetim kurulu üyelerinin toplu istifası, genel kurulda yöne­tim kurulu üyelik seçiminin oyların eşitliği gibi nedenlerle gerçekleştirile­mezse mahkeme, ortaklıkça gösterilen adaylardan geçici yönetim kurulu üyeleri seçebilir.<!--[if !supportFootnotes]-->[75]<!--[endif]-->
Mahkeme tarafından oluşturulan bu organın en önemli görevi genel kurulu toplantıya çağırmak olmakla birlikte, şirket işlerini idare ve temsil edecek yeni yönetim kurulunun seçimine kadar şirketi idare ve temsil et­mekle yükümlüdürler. Yetkili organ tarafından yeni üyelerin seçimiyle de görevleri kendiliğinden sona erer.<!--[if !supportFootnotes]-->[76]<!--[endif]-->
Bilindiği üzere anonim ortaklıklarda tüzel kişiliğin varlığını devam ettirmesi; pay sahipleri, şirket çalışanları, alacaklılar ve Devlet başta olmak üzere birçok kişi bakımından büyük önem taşır. Kayyum, bir kişinin belirli bir veya birkaç işini görmek ya da idaresiz kalan mallarını yönetmek için gerekli tedbirleri almak üzere mahkemece tayin edilir (TMK md. 427/4). Türk Medenî Kanununda tüzel kişilerin organlarının eksik olması ve başka şe­kilde yönetimi temin edilemediğinde mahkemelerce kayyım tayini yoluna gidileceği düzenlenmiştir. Tüzel kişilerde kayyım tayininin nedeni, tüzel kişinin malvarlığıyla ilgili ilişkilerinin devamlılığının sağlanmasıdır.
Türk Medenî Kanununun ifade tarzından yalnızca medeni hukuk tüzel kişilerini kapsıyor gibi bir anlam çıkmasına ve ticaret şirketlerine uygulana­cak hükümleri gösteren TTK’nın 138’inci maddesinde de açık bir hüküm bulun­mamasına karşılık, TMK’nın 427/4 hükmü, TTK’nın 1’inci maddesine göre ticaret hukuku tüzel kişilerine de uygulanır.
Ortaklar ya da denetim kurulu; ölüm, istifa, azil, görev süresinin dol­ması gibi çeşitli nedenlerle anonim ortaklığın yönetim kurulu üyelerinin asgari sayının altına düşmesi ve organ sıfatının kaybolması üzerine ortaklığa kayyım tayinini talep edebilir. Bu takdirde asliye ticaret mahkemesine ya­pılacak başvuru üzerine, yeni yönetim kurulu oluşturuluncaya kadar bu or­ganın görevlerini yerine getirmek üzere, bir veya birkaç kayyım atayabilir.
Kanunda öngörülen yasal organlar bulunmadığından dolayı; ortaklığın idaresi, TMK’nın 427/4’üncü maddesi gereğince atanan kayyıma bırakılmalı ve kay­yım tarafından yalnızca acil ve zorunlu işlemler yapılarak en kısa zamanda genel kurul toplantıya çağrılmalı, bu genel kurul tarafından yöne­tim kurulu atandıktan sonra şirketin idaresi bu organa tevdi edilmelidir.<!--[if !supportFootnotes]-->[77]<!--[endif]-->
İsviçre Federal Mahkemesi 1968 tarihli bir kararında anonim ortaklığa hangi hallerde kayyım tayini gerektiğini şu şekilde ifade etmiştir. “İsviçre Medenî Kanununun 393/4’üncü maddesine göre vesayet makamı idaresi kimseye ait olmayan mallar için gerekli tedbirleri almaya, özellikle bir te­şekkülün ya da tesisin teşkilatı eksikse ve başka suretle de idaresi temin edilememişse, bir kayyım tayinine mecburdur. Bu hüküm anonim şirkete de uygulanır, fakat bu yola kötü idare halinde ve ancak bazı şartlar altında gidi­lir. Başka bir ifade ile kayyım tayini için, yönetim kurulunun ademi mevcu­diyetine kısa bir süre içinde çare bulunamaması ya da işlerin ehliyetsiz kim­selerin eline geçmek yahut gerekli tedbirleri alamamak tehlikesinin mevcu­diyeti gere­kir.”<!--[if !supportFootnotes]-->[78]<!--[endif]-->
İsviçre Federal Mahkemesinin bu kararı da nazara alındığından Türk Medeni Kanununun 427/4’üncü maddesinin mehazını oluşturan İsviçre Me­deni Kanununun 393/4’üncü maddesinin uygulaması bakımından organ sı­fatının kay­bedilmesi ve bu eksikliğin uygun bir sürede giderilememesi, şir­kete kayyım tayini için yeterli olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda organ sıfatının kay­bında tüzel kişilik, organlar ya da pay sahiplerinin kusurlarının bulunması dahi mahkemeden şirkete kayyım atanmasına engel teşkil et­mez.<!--[if !supportFootnotes]-->[79]<!--[endif]-->
Yargıtay da bu konudaki çok önemli bir kararında, üç yıllık azami gö­rev süresinin sona ermesinden sonra, yerine yenileri atanmamışsa ortaklığın organsız kaldığının kabul edilmesi gerektiğini, pay sahiplerinin bu durumda TTK’nın 435’inci maddesi gereğince mahkemeden ortaklığın feshini isteye­bilecek­lerini, ancak ortaklık için ağır bir sonucu olan bu yola gitmeye mec­bur olma­dıkları, azınlık tarafından yeni yönetim kurulu üyelerinin seçimi için, TTK’nın 366 ve 367’nci maddelerine göre genel kurulun toplantıya çağrılamayaca­ğını, çünkü yönetim kurulunun görev süresi sona erdiğinden bu hükümlerde ön­görülen prosedürün tamamlanamayacağını, bu halde or­taklık bünyesinde meydana gelen kilitlenmenin aşılması için TMK’nın 426’ncı maddesi gere­ğince or­taklığa bir kayyım tayin edilmesi gerektiğini, genel kurul toplantısı yapılarak organların tekrar oluşturulmasına kadar or­taklık yönetiminin bu atanan kay­yıma tevdi edilmesinin uygun olacağını belirtmiştir.<!--[if !supportFootnotes]-->[80]<!--[endif]-->
Öte yandan, kayyımın görevi anonim ortaklığın olağanüstü genel ku­rulun çağrısına kadar sınırlandırılmış ise genel kurul toplanarak yönetim kurulunu seçmesiyle, kayyımın görevi sona erer.<!--[if !supportFootnotes]-->[81]<!--[endif]-->

C. Yönetim kurulunun organ sıfatını daimi olarak kaybetmesi

Yönetim kurulunun organ niteliğini daimi olarak kaybetmesi üzerine, pay sahipleri veya alacaklılardan herhangi biri yahut Sanayi ve Ticaret Ba­kanlığı, mahkemeden şirketin feshini talep edebilir. TTK’nın 435/1’inci madde­sinin ifade tarzından fesih davası açma yetkisinin, pay sahiplerine, alacaklı­lara ve Bakanlığa tanındığı anlaşılmaktadır.<!--[if !supportFootnotes]-->[82]<!--[endif]-->
Böyle bir istemi içeren davanın açılması üzerine mahkemece, ortaklı­ğın durumunun düzeltilmesi, eksikliklerin tamamlanması için uygun süre verilmelidir. Bu davanın açılması üzerine hâkim, şirketin korunması ve işle­rinin yürütülmesi için gerekli tedbirleri alır. Genel kurulun yeni yönetim organını seçmesini sağlaması amacıyla davanın sonuçlandırılmasına kadar şirkete bir ya da birkaç kayyım atamalıdır.
Bu sürede eksiklikler giderilirse ortaklığın feshine ilişkin dava redde­dilir. Şayet bu süre içinde eksiklikler giderilememişse mahkeme yeni ve uygun bir süre daha tanıyabilir. Aksi halde şirketin yönetim organının daimi olarak kaybedildiği kesinleşmiş olacağından hâkim şirketin feshine karar verir.

A. Genel olarak

Yönetim kurulunun organ niteliğini kaybetmesinden sonra, bu kişile­rin hukuken geçerli yönetim kurulunu oluşturuyormuşçasına şirket işlerini yürütmeleri, temsil ve idare faaliyetinde bulunmaları durumunda bu işlemle­rin akıbetinin ne olacağı konusu çözümü zor bir sorundur.
Bilindiği üzere, yönetim kurulunun yetkisine giren işlerde, yönetim kurulunun yerine başka bir organın karar alması durumunda, bu karar yok hükmündedir.<!--[if !supportFootnotes]-->[83]<!--[endif]--> Doktrinde konuya değinen yazarlardan Özkorkut’a göre,<!--[if !supportFootnotes]-->[84]<!--[endif]--> azledilmiş veya görev süresi sona ermiş ya da seçimine dair genel kurul ka­rarı yok veya batıl olan yahut TTK’nın 381’inci maddesinin hükmü gere­ğince iptal edilmiş ve buna dair karar kesinleşmiş bulunan yönetim kurulu­nun aldığı kararlar yoklukla malûldür.
Morgolu<!--[if !supportFootnotes]-->[85]<!--[endif]--> ise yönetim kurulunun genel kurulu toplantıya çağır­mak üzere alacağı kararlar açısından konuyu incelediğinde, azledilmiş, gö­rev süresi sona ermiş, seçimlerine ilişkin karar yok veya batıl olan ya da kesin­leşmiş bir iptal kararıyla hükümsüz hale gelmiş bulunan yönetim ku­rulunun genel kurulu toplantıya davet etmeye yetkili olmadığını ve bu yönde alınmış kararın yoklukla malûl olduğunu ifade etmektedir. Yazara göre, se­çimlerine ilişkin karar yok veya batıl olan veya kesinleşmiş iptal kararı ile hükümsüz kalan yönetim kurulu üyelerinin ticaret siciline tescil edilmiş bu­lunmaları da, ticaret sicilinin hukukî işlemin sakatlığını gideren fonksiyonu bulunma­dığından, bu kişilerin genel kurula davet konusunda yetkili olduk­ları sonu­cunu ortaya çıkarmaz.
Çamoğlu,<!--[if !supportFootnotes]-->[86]<!--[endif]--> yönetim kurulu üyeleri ile ortaklık arasındaki vekâlet söz­leşmesine ilişkin BK’nın 397’nci maddesinin ikinci fıkrasından hareketle, görev süresi bitmesine karşılık yeni yönetim organı oluşturulmadığı tak­dirde, süresi sona eren yönetim kurulunun ortaklığın varlığını sürdürebilmesi için zorunlu ve acil işleri yapma yükümlülüğünün bulunduğunu belirtmekte­dir.<!--[if !supportFootnotes]-->[87]<!--[endif]-->
Farklı görüşler karşısında konunun değişik açılardan ayrıntılı olarak incelenmesinde yarar bulunduğu kanaatindeyiz. Şöyle ki;
Bu sorunun çözümlenmesi bakımından öncelikle yönetim kurulunun organ sıfatını kaybetmesindeki nedenler ile organ niteliğini kaybetmiş olan yönetim kurulunca yapılan işlemleri “hangi hukukî kalıba yerleştirmek” gerektiğinin dikkate alınması gereklidir.<!--[if !supportFootnotes]-->[88]<!--[endif]-->
Yukarıda da açıklandığı üzere, anonim ortaklık ile yönetim kurulu üyeleri arasındaki ilişkinin esas sözleşmede özel ve istisnai bir sözleşme olduğu belirtilmediği takdirde bu ilişkiye vekâlet hükümleri uygulanır. Ve­kâlet sözleşmesi açısından, anonim şirket “müvekkil” yönetim kurulu üyesi ise “vekil” durumundadır.
Vekâlet ilişkisinde vekâlette vekilin veya müvekkilin kişiliğinin önemli olmadığı hallerde, ticarî işletme ile ilgili olan mutat ticarî işlerde işin niteliğin genellikle vekâletin devamını gerektireceği görüşü doktrinde savu­nulmaktadır.<!--[if !supportFootnotes]-->[89]<!--[endif]--> Özellikle vekâlet niteliği taşıyan bankacılık işlemlerinde mü­vekkilin ölümünün vekâleti sona erdirmeyeceği kabul edilmektedir. Ticarî işletme sahibinin ölmesinin ticarî işletme mümessilinin vekâletini sona er­dirmeyeceği Borçlar Kanununun 456/2’nci maddesinde açıkça ifade edil­miştir.
Borçlar Kanununun 397/2’nci maddesinde ise vekâleti sona erdiren se­beplerin gerçekleşmesine rağmen vekilin vekâletinin bazı hallerde devam edeceği kabul edilmektedir. Borçlar Kanunun 397/2’nci maddesine göre, vekâ­letinin nihayet bulması müvekkilin menfaatlerini tehlikeye koyuyorsa mü­vekkil bizzat işlerini görebilecek hâle gelinceye kadar vekil vekâleti de­vam ettirmekle yükümlüdür.
Borçlar Kanununun 397/2’de düzenlenmiş bulunan geçici iş görme yükümlü­lüğü, sadakat (vefa) borcundan çıkan ve kanuna dayanan bir iş görme bor­cudur. Bu gibi zararların önüne geçilmesi amacıyla benimsenmiş bulunan geçici vekâletin devamı bazı şartların varlığına bağlanmıştır. Şöyle ki:
Öncelikle, vekâletin sona ermesi müvekkilin menfaatlerini tehlikeye koymalıdır; başka bir deyimle, vekâletin vakitsiz sona ermesi nedeniyle ge­rekenin yapılmaması, müvekkil veya mirasçılar için bir zarar doğması olası­lığına yol açmalıdır. Müvekkil veya mirasçılar için teknik anlamda bir zo­runluluk halinin ortaya çıkması ise şart değildir. Onların menfaatlerinin teh­likeye düşürülmüş olması yeterli kabul edilmelidir.<!--[if !supportFootnotes]-->[90]<!--[endif]--> Nitekim Avusturya MK’nın 2025’inci paragrafında bu husus “gecikmeye tahammülü olmayan işler” deyimiyle karşılanmaktadır. Vekilin vekâlete geçici olarak devam etme mü­kellefiyetinin doğması için, vekâletin son bulması ile görülen işin ortada kalması, müvekkilin menfaatlerinin tehlikeye düşmesi ve müvekkil için bir zarar doğması ihtimalinin ortaya çıkması yeterlidir.
Tandoğan’a göre, müvekkil bakımından teknik olarak zorunluluk du­rumunun ortaya çıkması şart olmayıp, menfaatlerin tehlikeye düşmesi yeter­lidir. Bu nedenle yalnızca vadeli işler değil, ticarî nitelikte işler özel­likle de borsa işlemleri bu niteliktedirler. Kanunun anılan maddesiyle amaçlanan da gecikmeye tahammülü olmayan işlerde vekâletin geçici olarak devam etme­sidir.<!--[if !supportFootnotes]-->[91]<!--[endif]-->
İkinci olarak vekâletin devam etmesi mümkün ve caiz olmalıdır. Ve­kâletin konusu müvekkilin kişiliğini doğrudan doğruya ilgilendirmeyen bir işin ifası ise vekâlet sona ermekle birlikte vekilin müvekkilin menfaati gere­ğince göreve devam etmekle mükellef tutulabilir. Buna karşılık tedavi edilen hastanın ölmesi yahut müvekkilin bir gayrimenkulün satışı için vekâlet ver­dikten sonra israf ya da suiidare nedeniyle hacir altına alınması durumunda vekâletin geçici olarak devam etmesi mümkün ve caiz değildir.
Vekilin vekâleti sona ermekle birlikte müvekkilin menfaatlerinin ko­runması bakımından iş görmeye geçici olarak devam etmesi halinde, vekâ­letsiz iş görme söz konusu olmaz. Vekâlet ilişkisinin sürdüğü kabul edilir. Çünkü burada iş görme Borçlar Kanunu 397/2’nci maddesi gereğince bir mükellefiyete dayan­maktadır. Kanun, müvekkilin işlerini bizzat görebilecek hale gelene kadar vekile iş görmeye geçici olarak devam etme borcunu yüklemektedir. Ancak vekil, vekâlete konu bütün işleri değil müvekkilin menfaatlerinin tehlikeye düşmesini önleyecek muameleleri yapabilir. Bu bakımdan vekilin iş görme yetkisi bir anlamda sınırlandırılmıştır.<!--[if !supportFootnotes]-->[92]<!--[endif]-->
Anonim ortaklık açısından yönetim organının uygun olmayan za­manda bu sıfatını kaybettiği takdirde tüzel kişiliğin karşılaşabileceği zarar­lardan korunması gerekmektedir. Ortaklık yönetim kurulunun bu sıfatının vakitsiz sona ermesi nedeniyle gerekenin yapılamaması, ortaklık için bir zarar olasılığına yol açabilir.
Yönetim kurulunun organ niteliğini kaybetmesi durumunda yönetim kurulu üyelerinin vekâlet görevinin devamı bakımından Borçlar Kanununun 397/2’nci maddesinde öngörülen vekâletin son bulması halinde müvekkilin menfaatlerinin tehlikeye düşmesi şartı gerçekleşmiş olur. Yönetim kurulu üyelerinin toptan yahut toplantı nisabının gerçekleşmesini önleyecek sayıda istifası ya da görev sürelerinin dolması halinde şirketi koruyucu tedbirler alınıncaya kadar, şirket işlerinin görülmesi imkânsızlaşacağı gibi, işlerin ortada kalması önemli zararların doğmasına da sebebiyet verebilir.
Borçlar Kanununun yukarıda anılan hükmünün organ niteliğini kay­betmiş anonim ortaklık yönetim kurulu üyeleri hakkında uygulanma imkânı, diğer bir anlatımla organ sıfatını kaybeden yönetim kurulunun idare ve tem­sil yetkisinin devam etmesinin mümkün ve caiz olup olmadığı yönetim ku­rulunun bu niteliğini hangi nedenle kaybettiği dikkate alınarak belirlenmeli­dir.
Görev süresi sona eren yönetim kurulu üyelerinin Borçlar Kanununun 397/2’nci maddesine göre göreve devam etmek mükellefiyetinin bulunup bu­lunmadığının ayrıca göreve devam etmenin mümkün olup olmadığının tes­piti bakımından ana sözleşme veya genel kurul tarafından belirlenen sü­renin dolmuş olması ihtimallerinin ayrı ayrı incelenmesi zorunluluğu bu­lunmakta­dır.
Sözleşmeyle veya genel kurul kararı ile tayin edilen sürenin dolmuş olması, üyelerin görev ve yetkilerini de sona erdirir. Üç yıldan daha az süre için, ana sözleşme veya genel kurul kararı ile görevlendirilen yönetim kurulu üyelerinin görev sürelerinin dolmasına rağmen yenilerinin seçilip ticaret siciline kaydettirilmemeleri ve süresi dolan üyelerin iş başındaymış gibi şirket işlerini görmeye devam etmeleri halinde TTK’nın 314/1’inci madde­siyle öngörülen üç yıllık azami süre dolmadıkça Borçlar Kanununun 397/2’nci maddesi gereği geçici olarak görevli sayılmaları mümkündür.<!--[if !supportFootnotes]-->[93]<!--[endif]--> Bu nedenle görev süresi sona eren anonim ortaklık yönetim kurulunun iş görme yükümlülüğünün geçici olarak devam ettiği kabul edildiğinden vekâletsiz iş görme olarak değerlendirilmesi söz konusu olmaz.<!--[if !supportFootnotes]-->[94]<!--[endif]-->
Yönetim kurulunun görev ve yetki süresi yeniden seçilmeleri hariç olmak üzere, hiçbir durumda ve hangi gerekçeyle olursa olsun üç yılı aşa­maz. Bu üç yılın başlangıcı genel kurulca seçim yapılması halinde karar tarihi, ana sözleşme ile atama durumunda ise ortaklığın tescil tarihidir. Yö­netim kurulu üyesi, TTK’nın 315’inci maddesi gereğince yönetim kurulunca seçil­mişse atanan bu yeni üye selefinin kalan süresini tamamladığından, bu üye­nin görev süresi yerini aldığı üyenin görev süresine göre hesaplanır.<!--[if !supportFootnotes]-->[95]<!--[endif]--> Kamu tüzel kişiliğin temsilcisinin ayrılması halinde seçim kamu tüzel kişili­ğine aittir.
Esas sözleşmede ya da genel kurulca görev süreleri belirlenmiş ol­makla birlikte henüz Türk Ticaret Kanunu 314’üncü maddesinde öngörülen üç yıllık azami görev süresini aşmamış olan yönetim kurulu üyelerinin şir­keti temsilen yaptıkları işlemler ile iç ilişkiyi ilgilendiren idari işlerin geçerli olarak kabul edilmesi gerekmektedir.<!--[if !supportFootnotes]-->[96]<!--[endif]-->
Çamoğlu’da, sorunun yönetim kurulu üyelerinin görev sürelerinin dolmasına karşılık kanunda yer alan azami üç yıllık sürelerin geçip geçme­mesi bakımından ayırım yapılarak değerlendirilmesi gerektiği görüşündedir. Yazara göre, yönetim kurulu üyelerinin görev süresinin bitmiş olması ve organ sıfatlarının sona ermesine karşılık üç yıllık tavan süre içinde genel kurulu toplayarak yeni yönetim kurulunun seçiminin sağlanabilmesi için yetki ve yükümlülüklerinin sürdüğünün kabul edilmesi gerekmektedir. Bu durumdaki anonim ortaklığın varlığını sürdürebilmesi için gerekli ve acil işler kapsamında yer alan vergiler, sigorta primleri, kiralar, işçi ücretlerinin ödenmesi, vadesi gelmiş alacakların tahsili, gümrüğe gelmiş malların çekil­mesi gibi işlemleri yapmakla yükümlüdür.<!--[if !supportFootnotes]-->[97]<!--[endif]--> Ancak genel kurulu zama­nında toplantıya davet etmemek suretiyle yeni yönetim kurulunun oluşumu için gerekenin yapılmamış olması yönetim kurulu üyeleri ile denetçilerin so­rumluluğunu doğurur.
Bilindiği üzere, yönetim kurulu üyelerinin seçildikleri genel kurul ka­rarında görev süresi belirtilmişse bu süre için, şayet bir süre belirtilmeden seçilmişlerse bir faaliyet dönemi şirketi idare ve temsil ederler. Yönetim kurulu üyelerinin belirli bir süre ile bu göreve getirilmiş olmaları yönetim kurulu üyelerinin süre sonunda yeni yönetim kurulunun seçiminin gerçek­leştirilmesi için genel kurulu toplantıya davet etmekle yükümlü olmalarını sonuçlandır.<!--[if !supportFootnotes]-->[98]<!--[endif]-->
Anonim ortaklık yönetim kurulu üyelerinin görev süreleri, TTK’nın 314/1’inci maddesinde azamî olarak üç yıl ile sınırlandırıldığından, daha uzun süreli görevlendirmeler, aşan süreler bakımından hükümsüzdür.<!--[if !supportFootnotes]-->[99]<!--[endif]--> Bu üç yılın başlangıcı yönetim kurulunun genel kurulca seçim yapılmışsa karar tarihi, ana sözleşmeyle atama halindeyse ortaklığın tescili tarihidir. Kanunda öngörülmüş olan azamî üç yıllık sürenin bitiminden sonra ortaklık yönetim organından yoksun duruma düşmektedir.<!--[if !supportFootnotes]-->[100]<!--[endif]-->
Çamoğlu’na göre bu takdirde tüm ilgililerin ortaklığa Türk Medenî Kanununa göre kayyım atanmasını talep imkânı bulunmaktadır. Genel ku­rulun toplantıya çağrılarak organların oluşumunu sağlamak şirketin acil ve zorunlu işlerini yürütmek kayyıma ait görevlerdir.<!--[if !supportFootnotes]-->[101]<!--[endif]-->
Domaniç’e göre, yönetim kurulu üyelerinin organ sıfatının TTK’nın 314/1’inci maddesi gereğince azamî görev sürelerinin dolması nedeniyle sona ermesi durumunda vekâletin Borçlar Kanununun 397/2’nci maddesi kapsamındaki, özellikle iyiniyetli üçüncü kişiler, mevcut işler ve hizmetlerle sınırlı olmak üzere devam ettiğinin kabulü gerekmektedir. Genel kurulun toplanmasına kadar geçecek süre için, şirketin faaliyetlerinin asgarî düzeyde de olsa yü­rütülmesinin temini amacıyla geçici yönetim kurulu veya kayyıma idare ve temsil yetkisinin tanınması gerekmektedir.<!--[if !supportFootnotes]-->[102]<!--[endif]-->
Diğer taraftan Çevik, yönetim kurulu üyelerinin görev süresinin dol­ması durumunda normal olarak üyeliğin de sona ermesinin gerektiğini, üç yıl süreyle yönetim kurulu üyeliğine seçilen kişinin “üç faaliyet yılı” iti­ba­rıyla görev ve sorumluluk yüklenmiş sayılacağını, ancak bu sürenin biti­minde yönetim kurulu üyeliği görevinin kendiliğinden sona ermediğini; usulü dairesinde seçim yapılıp yeni bir yönetim kurulu oluşturuncaya kadar ortaklık işlerinin bu kişilerce yürütülmesinin gerektiğini ifade etmekte olup, yeni üyelerin seçimi ve göreve başlamasıyla önceki üyelerin görevlerinin sona ereceğini savunmaktadır.<!--[if !supportFootnotes]-->[103]<!--[endif]-->Ayrıca yazara göre, yönetim kurulu üyesi­nin görev süresi en çok üç bilanço yılı olarak anlaşılmakla birlikte, genel kurul toplantısı yapılıp yeni yönetim kurulu oluşturulup bunlar tescil edilin­ceye kadar eski yönetim kurulunun hüsnüniyet sahibi üçüncü kişiler yönün­den temsil ve idare yetkisinin kabul edilmesi gerekmektedir. Dış ilişkide iyiniyetli üçüncü kişilerle süresi dolan yönetim kurulu arasında yapılan iş­lemler şirkete karşı talep edilebilecek haklar olarak geçerliliklerini korur­lar.<!--[if !supportFootnotes]-->[104]<!--[endif]-->
Yönetim kurulunun üç yıllık azamî görev süresinin dolması üzerine şirketi temsile yetkili olup olmayacağı konusunda Yargıtayın son yıllarda verdiği kararlar ise doktrinde ileri sürülen görüşlerden farklıdır. Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesinin 1992 tarihli bir kararında özetle,<!--[if !supportFootnotes]-->[105]<!--[endif]--> “Yönetim kurulunun azledil­memiş bulunmasına ve TTK’nın 314 ve devamı maddeleri uyarınca anonim şirketlerde üç yıllık görev süresi sona erdiğinde yönetim kurulu üyelerinin bu sıfatlarının kendiliğinden düşeceğine ilişkin bir hüküm olmamasına göre, görev süreleri dolsa bile önceki yönetim kurulunun, yeni yönetim kurulu seçilinceye kadar görevine devam edeceğinin kabulü gere­kir.” denilmekte­dir.
Ancak Yargıtayın bu yöndeki kararları doktrinde eleştirilere konu ol­muştur:
İzmirli’ye göre, üç yıllık azamî görev süresi dolan yönetim kurulu üyelerinin ortaklığı temsil ve idare yetkilerinin Borçlar Kanununun 397/2’nci mad­desine göre devam ettiğinin kabul edilmesi uygun değildir. Bu çözümün benimsenmesi TTK’nın 314’üncü maddesinde açıkça yasaklandığı anlaşılan sonuca Borçlar Kanununun 397/2’nci maddesinin kullanılarak ula­şılmasını kabul etmek anlamına gelir.<!--[if !supportFootnotes]-->[106]<!--[endif]-->
Kanaatimizce de, azamî görev süresi sona ermiş yönetim kurulu üye­lerinin ortaklığı temsil ve idareye ilişkin işlemlerinin Borçlar Kanununun 397/2’nci maddesine göre geçerli kabul edilmesi TTK’nın 314’üncü madde­sinin açık hükmü karşısında mümkün görülmemektedir. Yönetim kurulunun yetkisinin iyi niyetli üçüncü kişiler bakımından var kabul edilip mevcut iş ve hizmetlerle sınırlı tutmak da, yönetim kurulunun niteliği, fonksiyonları ve TTK’nın 321/2’nci maddesi ile bağdaşmaz.<!--[if !supportFootnotes]-->[107]<!--[endif]-->
Öte yandan, Borçlar Kanununun 34/3 maddesinde, “Temsil olunan kimse gerek sarahaten gerek delaleten verdiği salahiyeti diğer kimselere bildirdiği halde bu salahiyeti tamamen veya kısmen ref’ettiğini bildirmemiş olursa salahiyetin bu suretle ref’ini üçüncü şahıslara dermeyan edemez.” hükmü yer almasına karşılık, yönetim kurulu üyelerinin görev süresi seçim­leriyle birlikte ilân edilmektedir. TTK’nın 39/1’inci maddesi, üçüncü şahıs­ların tes­cil yoluyla kendilerine ilişkin iddiaların dinlenmeyeceği hükmünü amirdir. Yönetim kurulu üyeliğine seçim nedeniyle temsil yetkisi ve süresi ilân edil­diğinden bu sürenin aşılması hâlinde üçüncü kişilerin bu durumu bilmedikle­rini yönündeki itirazların dinlenilmesi mümkün değildir.
Çamoğlu’nun da ifade ettiği üzere,<!--[if !supportFootnotes]-->[108]<!--[endif]--> yetkisiz yönetim kurulu üyele­ri­nin üçüncü kişilerle yaptıkları işlemlerin yetkisiz temsil hükümleri çerçeve­sinde değerlendirilebilmesi için, üçüncü kişinin yetkisiz temsil du­rumunu bilmemesi veya bilebilecek durumda da olmaması gerekmektedir. Ancak, TTK’nın 39/1’inci maddesinde yer alan sicil hukuku kurallarına göre, üçüncü kişi­lerin tescil ve ilân edilen yönetim kurulu üyelerinin görev ve görev sürelerini biliyor oldukları kabul edilir. Şu kadar ki, istisnai bazı du­rumlarda bu nite­liği bulunmayan yönetim kurulu üyesinin örneğin hile ile yetkili olduğuna ya da işlemin geçerliliğine diğer tarafı inandırmış ise yetki­siz temsilcinin sorumluluğu yoluna gidilir. Yetkisiz yönetim kurulu üyesinin yetkisiz tem­silciyi düzenleyen hükümler çerçevesinde sorumluluğuna gidi­lememiş olsa dahi, bu tür davranışların aynı zamanda haksız eylem teşkil etmesi nede­niyle; bu kişilerin haksız iktisap kurallarına dayanarak verdikleri zararları tazmin mükellefiyetleri bulunmaktadır.
Yönetim kurulu üyeleri genel kurul tarafından azledildiklerinde, organ sıfatı sona erer. Yönetim kurulu üyeliğinin her şeyden önce güvene dayalı bir ilişki olması nedeniyle ortaklık genel kurulu yönetim kurulunu her za­man azledilebilir. TTK’nın 316’ncı maddesinde “İdare meclisi azaları esas mukavele ile tâyin edilmiş olsalar dahi umumî heyet karariyle azlolunabilir­ler. Azlolunan âzanın tazminat talebine hakkı yoktur.” hükmü yer almakta­dır.
TTK’nın yukarıda ifade edilen 316’ncı maddesinde, yö­netim kurulu­nun azli düzenlenmiş olup, azledilen yönetim kurulunun ortak­lık adına yap­tığı işlemlerin hukukî sonuçlarına ilişkin hüküm yer almamak­tadır. Bu ne­denle azledilen yönetim kurulu üyelerinin durumunun Borçlar Kanununun vekâlet ve temsile ilişkin hükümlerinin göz önünde tutulmak suretiyle tespit edilmesi zarureti bulunmaktadır.<!--[if !supportFootnotes]-->[109]<!--[endif]-->
Bilindiği üzere Borçlar Kanununun “Hitamın hükümleri” kenar baş­lıklı 398’inci maddesinde “Vekilin vekâletinin nihayet bulduğuna ıttıla peyda eylemeden evvel yaptığı işlerden müvekkil veya mirasçıları, vekâlet baki imiş gibi mes’uldür”.
“Salahiyetin hangi zamandan itibaren nihayet bulacağı” kenar başlıklı 37’nci maddesinde ise “Mümessil kendi selâhiyetinin hitam bulduğu vâkıf ol­madığı müddetçe, temsil edilen yahut halefleri, bu salâhiyet henüz baki imiş gibi onun muamelesi ile alacaklı veya borçlu olurlar.
Üçüncü şahısların, salahiyetin nihayet bulduğuna vâkıf oldukları su­retler müstesnadır.” hükmü yer almaktadır.
Bu hükümler çerçevesinde temsil yetkisi sona eren yönetim kurulunun üçüncü kişilerle yaptıkları sözleşmeler ve iç ilişkideki tasarrufları bakımın­dan çeşitli sorunlar ortaya çıkar. Şöyle ki;
Azledilen yönetim kurulu bu durumu henüz öğrenmemiş ise bu aşa­mada yapılan iç işlemler ve üçüncü kişilerle yapılan temsili muameleler, sanki vekâlet ilişkisi devam ediyormuş gibi ortaklığı bağlar. Diğer bir anla­tımla TTK’nın 316’ncı maddesi gereğince azlolunan yönetim kurulunun idare ve temsil yetkisinin sona ermesi; ancak, bu durumun üyeler tarafından öğre­nilmesi hâlinde temsil yetkisinin sona ermesine dair Borçlar Kanununun yukarıda anılan 398 ve 37’nci maddesinin uygulanmasını gerektirir.<!--[if !supportFootnotes]-->[110]<!--[endif]-->
Yönetim kurulu üyelerinin azledildiklerini öğrenmedikleri sürece öğ­renme anına kadar üyenin yaptığı işlemler ortaklığı hak ve borç altına so­kar,<!--[if !supportFootnotes]-->[111]<!--[endif]--> yani yönetim kurulu üyelerinin temsil yetkisi varmış gibi, öğrenme anına kadar yaptığı işlemler geçerlidir.<!--[if !supportFootnotes]-->[112]<!--[endif]-->
Ortaklık ile ilişkide bulunan üçüncü kişi, yönetim kurulu üyesinin az­ledilmiş olması nedeniyle şirketi temsil etme yetkisinin bulunmadığını bili­yorsa, yönetim kurulu üyesi kendisinin azledildiğinden haberi bulunmasa dahi bu sözleşme ortaklığı bağlamaz. Nitekim, Borçlar Kanununun 37’nci mad­desinin ikinci fıkrasında, “Üçüncü şahısların, salahiyetin nihayet bul­duğu vâkıf oldukları suretler müstesnadır.” denilmek suretiyle bu gibi hal­lerde Borçlar Kanununun 398 ve 37/1’inci maddelerinde getirilmiş olan is­tisnanın uygulamasına imkân bulunmadığı ortaya konulmuştur.<!--[if !supportFootnotes]-->[113]<!--[endif]-->
Borçlar Kanununun 34’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında, “Temsil olunan kimse gerek sarahaten gerek delaleten verdiği salahiyeti diğer kim­selere bildirdiği halde bu salahiyeti tamamen veya kısmen ref’ettiğini bil­dirmemiş olursa salahiyetin bu suretle ref’ini üçüncü şahıslara dermeyan edemez.” hükmü yer almaktadır.
Bu hüküm karşısında ortaklık ile hukukî ilişkide bulunan üçüncü kişi­nin yönetim kurulu üyesinin azlini bilmediği ve gerekli özene rağmen bil­mesinin de gerekmediği durumda azledilen üyenin şirket adına yaptığı iş­lemler ortaklığı bağlar. Kanunun bu hükmü, hukukî ilişkinin niteliğine de uygundur. Zira, temsil yetkisinin varlığı konusunda üçüncü kişilerde güven yaratan ortaklığın, bu yetkinin ortadan kalktığı konusunda bildirimde bu­lunmaması önceki bildirimiyle oluşturduğu güvene dayanarak işlem yapıl­ması neden olacağından sonuçlarına da katlanmalıdır.<!--[if !supportFootnotes]-->[114]<!--[endif]-->
Türk Ticaret Kanununun 39’uncu maddesinin birinci fıkrasına göre, üçüncü şahısların tica­ret sicili kayıtlarının bilmediklerine ilişkin iddialarına itibar olunmayacağın­dan ortaklık yönetim kurulu üyesinin azli keyfiyetinin ticaret siciline tescil ve ilânından sonra, bu kişilerin ortaklık adına yapacağı işlemler bakımından temsil ve vekâlet ilişkisinin devam ettiği söylene­mez.<!--[if !supportFootnotes]-->[115]<!--[endif]-->

Sonuç

Bu çalışmada, anonim ortaklıklar hukukunun en önemli konularından birini oluşturan yönetim kurulunun organ sıfatını kazanması ve kaybetmesi ile bu duruma bağlanan sonuçlar inceleme konusu yapılmıştır.
Bilindiği üzere, ortaklık tüzel kişiliğinin yönetimi ve temsili organla­rının varlığı ile mümkündür. Kanun koyucu tüzel kişiliğin niteliğine göre, zorunlu organları doğrudan doğruya kendisi hükme bağlamıştır. Bunun dı­şında, tüzel kişilerin kendi ihtiyaçları doğrultusunda ihtiyarî organlar oluş­turmalarında bir engel bulunmamaktadır.
Anonim ortaklıklar bakımından yönetim kurulu zorunlu organ olup, ortaklık açısından çok önemli fonksiyon taşır. Yönetim kurulu, gerçek kişi pay sahiplerinden oluşur ve sürekli faaliyette bulunur. Anonim ortaklığın sahip olduğu medenî haklar yönetim kurulu vasıtasıyla kullanılır. Anonim ortaklıkta tüzel kişiliğin kazanılmasından sona ermesine kadar, hatta sınırlı bazı durumlarda tasfiye sürecinde dahi şirketin yönetim ve temsili yönetim kuruluna aittir. Kanunda öngörülen diğer zorunlu organlar gibi yönetim ku­rulunun bulunmaması da anonim ortaklığın infisahı sebebidir.
İsviçre Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanununda anonim ortaklık ile yönetim kurulu arasındaki ilişkinin hukukî niteliğini açıklayıcı mahiyette bir hüküm bulunmamaktadır. Bu durum, anonim şirket ile yönetim kurulu arasındaki ilişkiye uygulanacak hukuk kurallarının tespitinde güçlükler or­taya çıkmasına neden olmaktadır.
Anonim ortaklıkların zorunlu organı olan yönetim kurulunun bu sıfa­tını kaybetmesi, şirket ve üçüncü kişiler açısından önemli sonuçları olan hukukî sorunları da beraberinde getirmektedir. Bu gibi durumlarda ortaklı­ğın faaliyetlerini devam ettirmesi mümkün bulunmamakta olup, yalnızca bir hak süjesi olan şirketin faaliyetlerini devam ettirmesi amaçlanıyorsa tıpkı fiil ehliyetini kaybetmiş olan gerçek kişiler gibi korunması zarureti bulunmak­tadır.
Öte yandan, ortaklık yönetim kurulunun bu sıfatınının kaybedilmesi­nin geçici ya da kesin olmasının farklı sonuçları bulunmaktadır. Zira, bu sıfatın geçici olarak kaybedilmesi durumunda, geçici yönetim kurulu tayini, yedek yönetim kurulu seçimi, mahkemece yönetim kurulu üyesi seçilmesi, kayyım tayini gibi ihtimaller gündeme gelebilmektedir.
Yönetim kurulunun organ niteliğini daimi olarak kaybetmesi hâlinde ise pay sahipleri veya alacaklılardan herhangi birinin ya da Sanayi ve Tica­ret Bakanlığının şirketin feshini dava etmesi imkânı bulunmaktadır.
Hukukumuzda organ sıfatının sona ermesine bağlı olarak, bu sıfatı bulunmayan yönetim kurulunun iç ilişkideki idarî işlemleri ile dış ilişkideki temsil işlemlerinin akıbetinin ne olacağı hususu tartışma konusu edilmiştir. Doktrinde olduğu kadar yargı kararlarında da farklı uygulamalara rastlamak mümkündür. İncelememizde organ sıfatını kaybeden yönetim kurulunun işlemlerinin hukukî niteliği ortaya konulmuş ve çeşitli ihtimaller çerçeve­sinde değerlendirilmiştir.

K A Y N A K Ç A
Ansay, Tuğrul, “Anonim Şirketler Hukuku”, 3. bası, Ankara 1970.
Arslan, İbrahim, “Anonim Şirketlerde Yönetim Yetkisinin Sınırlandı­rılması”, Konya 1994.
Arslanlı, Halil, “Anonim Şirketler II-III, Anonim Şirketin Organizasyonu ve Tah­viller”, İstanbul 1960.
Atalay, Oğuz, “Anonim Şirketlerin İflâsı”, İzmir 1996.
Bilgili, Fatih, “İsviçre ve Alman Hukukunda Anonim Ortaklıkların Organlarının Davranışlarından Dolayı Üçüncü Kişiler Karşısındaki Sorumluluğu ve Organların Taz­minat Borcu”, Ankara 2004.
Çamoğlu (Poroy/Tekinalp), “Ortaklıklar”, İstanbul 2000.
Çamoğlu, Ersin, Anonim Ortaklık Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukukî Sorumlu­luğu (Sorumluluk), Ankara 1972.
Çevik, Orhan Nuri, “Anonim Şirketler”, Ankara 4. bası, 2002.
Domaniç, Hayri, “Anonim Şirketler Hukuku ve Uygulaması”, TTK Şerhi, C. II, İstanbul 1988.
Eriş, Gönen, “Ticari İşletme ve Şirketler”, C. II, 3. bası, Ankara 2003.
Helvacı, Mehmet, “Anonim Ortaklıklarda Yönetim Kurulu Üyesinin Sorumluluğu”, 2. bası, İstanbul 2001
İmregün, Oğuz, “Bilirkişi Raporları” (1985-1986), İstanbul 2000
İzmirli, Yadigar, “Anonim Şirketlerde Yönetim Kurulunun Organ Niteliğinin Kay­bedilmesi ve Hukukî Sonuçları”, Ankara 2001.
Kaplan, İbrahim, “Banka İdare Meclisi Üyeleri ve Müdürlerin Hukukî Sorumlu­luğu”, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, XI, 13-14 Mayıs 1994, Batider, Ankara 1994.
Kırca, İsmail, “Anonim Şirket Yönetim Kurulu Üyeliği Seçimine İlişkin Kararların Hükümsüzlüğü, Bilgi Toplumunda Hukuk”, Ünal Tekinalp’e Armağan, C.1, İstanbul 2003.
Kiper, Osman, “Uygulamada Ticaret Şirketleri”, İstanbul 1996.
Moroğlu, Erdoğan, “Türk Ticaret Kanununa Göre Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü”, Ankara 1993.
Özkorkut, Korkut, “Anonim Ortaklıklarda Yönetim Kurulu Kararlarının İptali”, Ankara 1996.
Öztan, Bilge, “Hukuk Tüzel Kişilerinde Organ Kavramı ve Organın Fiillerinden Doğan Sorumluluk”, Ankara 1970.
Pulaşlı, Hasan, “Şirketler Hukuku”, Konya 1995.
Şener, Oruç Hami, “Uygulamalı Ortaklıklar Hukuku”, Ankara 2002.
Tandoğan, Haluk, “Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri”, C. II, Ankara 1987.
Teoman, Ömer, “Yaşayan Ticaret Hukuku, Hukukî Mütalâalar”, C. I, Kitap 2, (1986-1988), İstanbul 1993.
Türk, H. Sami, “Anonim Ortaklık Genel Kurul Toplantılarında Gündeme Bağlılık İlkesi ve Yönetim Kurulu Üyelerinin Azil veya Seçimi”, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, Ankara 6-7 Ocak 1984
Yavuz, Cevdet, “Türk Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri”, C. II, İstanbul 1989.
<!--[if !supportFootnotes]-->

<!--[endif]-->
<!--[if !supportFootnotes]-->[1]<!--[endif]--> Bilgili, Fatih, “İsviçre ve Alman Hukukunda Anonim Ortaklıkların Organlarının Dav­ranışlarından Dolayı Üçüncü Kişiler Karşısındaki Sorumluluğu ve Organların Taz­minat Borcu”, Ankara 2004, s. 17.
<!--[if !supportFootnotes]-->[2]<!--[endif]--> Bilgili, s. 17; Öztan, Bilge, “Hukuk Tüzel Kişilerinde Organ Kavramı ve Organın Fi­illerinden Doğan Sorumluluk”, Ankara 1970, s. 13.
<!--[if !supportFootnotes]-->[3]<!--[endif]--> Bilgili, s. 14; Öztan, s. 31.
<!--[if !supportFootnotes]-->[6]<!--[endif]--> Çevik, Orhan Nuri, “Anonim Şirketler”, Ankara 2002, s. 381.
<!--[if !supportFootnotes]-->[7]<!--[endif]--> Çamoğlu (Poroy, Tekinalp), “Ortaklıklar”, İstanbul 2000, s. 293.
<!--[if !supportFootnotes]-->[8]<!--[endif]--> Helvacı, Mehmet, “Anonim Ortaklıklarda Yönetim Kurulu Üyesinin Sorumlu­luğu”, 2. bası, İstanbul 2001, s. 3.
<!--[if !supportFootnotes]-->[9]<!--[endif]--> Carl-Friedrich von Savigny, “System des heutigen römischen Recht”, Berlin, 1840, C. II, s. 2; (Öztan, s. 5 ).
<!--[if !supportFootnotes]-->[12]<!--[endif]--> Beuthıen, “Gibt es eine organschaftliche Stellvertretung”, NJW, 1999, 1142 ; Bil­gili, s. 25.
<!--[if !supportFootnotes]-->[13]<!--[endif]--> Özkorkut, Korkut, “Anonim Ortaklıklarda Yönetim Kurulu Kararlarının İptali”, Ankara 1996, s 78, 79.
<!--[if !supportFootnotes]-->[14]<!--[endif]--> Çamoğlu, Ersin, “Anonim Ortaklık Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukukî Sorumlu­luğu” (Sorumluluk), Ankara 1972, s. 175.
<!--[if !supportFootnotes]-->[15]<!--[endif]--> Organ kavramının tüzel kişinin bünyesinde yer alan benzer nitelikteki temsilci kav­ramıyla arasında fark olup olmadığı meselesi üzerindeki tartışmalar Türk Medenî Kanununun 49 ve 50’nci maddeleriyle sonuca bağlanmış bulunmaktadır. Organ kavramı ile temsilci kavramları arasında bazı yönleri itibarıyla farklar bulunduğu bir gerçektir. Tüzel kişiliğin organının ve temsilcisinin tüzel kişiliğin hizmetinde bulunması itibarıyla aralarında benzerlikler bulunmakla birlikte, önemli bir kısım farklılıklar da bulunmak­tadır. Nitekim, temsilciden farklı olarak organ tayininde üyeler ortaklığı temsil etmek hakkını organa naklettikten sonra ortaklık adına hak kazanılması ya da mükellefiyetlerin yerine getirilmesi bakımından hiçbir faaliyette bulunamazlar. Temsil ilişkisinde ise temsilci tayin eden kişiler temsilciye yerine getirmesi için devrettikleri bütün işler üze­rinde doğrudan doğruya tasarrufta bulunabilirler. Diğer bir anlatımla, temsilci temsil olunan kişiyi bertaraf edemez. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bk. Bilge, s. 82-85.
<!--[if !supportFootnotes]-->[17]<!--[endif]--> Çamoğlu (Poroy, Tekinalp), “Ortaklıklar”, s. 292; Teoman, Ömer, “Yaşayan Tica­ret Hukuku, Hukukî Mütalâalar”, C.I, Kitap 2, (1986-1988), İstanbul 1993, s. 32.
<!--[if !supportFootnotes]-->[18]<!--[endif]--> Ansay, Tuğrul, “Anonim Şirketler Hukuku”, 3. bası, Ankara 1970 s. 103, 104; Çamoğlu (Poroy, Tekinalp), “Ortaklıklar”, s. 307; Kaplan, s. 134.
<!--[if !supportFootnotes]-->[19]<!--[endif]--> Çamoğlu (Poroy, Tekinalp), “Ortaklıklar”, s. 307.
<!--[if !supportFootnotes]-->[20]<!--[endif]--> Kaplan, İbrahim, “Banka İdare Meclisi Üyeleri ve Müdürlerin Hukukî Sorumlu­luğu”, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, XI, 13-14 Mayıs 1994, Batider, Ankara 1994, 133, 134; Yavuz, Cevdet, “Türk Borçlar Hukuku Özel Hüküm­ler”, C. III, İstanbul 1989, s. 193-262.
<!--[if !supportFootnotes]-->[21]<!--[endif]--> Çamoğlu (Poroy, Tekinalp), “Ortaklıklar”, s. 307.
<!--[if !supportFootnotes]-->[24]<!--[endif]--> ATF. 81 II, s. 223, 227 (Helvacı, s. 4).
<!--[if !supportFootnotes]-->[26]<!--[endif]--> Ansay, s. 88; Çamoğlu, (Poroy, Tekinalp), “Ortaklıklar”, s. 313; Çevik, s. 400; Doğanay, “Türk Ticaret Kanunu Şerhi”, C. I, Ankara 1981, s. 736; Krş. Godin, Wilhelmi, m.70 A, 4; Telchmann, Koehler, m. 75, Ia, s. 167 (Ansay, s. 88, dn.18).
<!--[if !supportFootnotes]-->[27]<!--[endif]--> Ansay, s. 88; Çamoğlu, (Poroy, Tekinalp), “Ortaklıklar”, s. 313.
<!--[if !supportFootnotes]-->[29]<!--[endif]--> Ansay, s. 89; Çamoğlu, (Poroy, Tekinalp), “Ortaklıklar”, s. 313.
<!--[if !supportFootnotes]-->[30]<!--[endif]--> Çamoğlu, (Poroy, Tekinalp), “Ortaklıklar”, s. 313.
<!--[if !supportFootnotes]-->[31]<!--[endif]--> Çamoğlu, (Poroy, Tekinalp), “Ortaklıklar”, s. 314.
<!--[if !supportFootnotes]-->[32]<!--[endif]--> Arslan, s. 70; Çamoğlu “Sorumluluk”, s. 102, 103.
<!--[if !supportFootnotes]-->[33]<!--[endif]--> Burgi, m. 708, N.13, II; Wieland 126; Schucany, m. 705, N. 2 ( Ansay, s. 93, dn. 46 naklen).
<!--[if !supportFootnotes]-->[36]<!--[endif]--> Ansay, s. 93; Atalay, Oğuz, “Anonim Şirketlerin İflâsı”, İzmir 1996, s. 180.
<!--[if !supportFootnotes]-->[37]<!--[endif]--> Bilgili, s. 79; Kaplan, s. 133;
<!--[if !supportFootnotes]-->[38]<!--[endif]--> Bilgili, s. 79, dn. 40’ta sayılan yazarlar.
<!--[if !supportFootnotes]-->[39]<!--[endif]--> Wurdinger, s. 119-125; Baumback, Huek, m. 84, N. 6; Gterke, s. 331, Arslan, s. 71, dn.174 naklen).
<!--[if !supportFootnotes]-->[40]<!--[endif]--> Arslan, s. 72; Çamoğlu “Sorumluluk”, s. 104; Arslanlı, bu ilişkinin hukuki niteliği­nin belirlenmesi bakımından, ortaklık ile yönetim kurulu arasında yapılan söz­leşmede açıkça hizmet akdinden söz edilmesi ve bu akdin unsurlarına özellikle de ücret unsuruna yer verilmesi durumunda ilişkinin hizmet akdi olarak vasıflandırılması diğer hallerde ise vekalet hükümlerinin uygulanması gerektiğini ifade etmektedir. Arslanlı, Halil, Anonim Şirketler II-III, “Anonim Şirketin Organizasyonu ve Tahviller”, İstanbul 1960, s. 108.
<!--[if !supportFootnotes]-->[41]<!--[endif]--> Arslan, s. 71; Bilgili, s. 79.
<!--[if !supportFootnotes]-->[42]<!--[endif]--> Pulaşlı, Hasan, “Şirketler Hukuku”, Konya 1995, s. 237.
<!--[if !supportFootnotes]-->[43]<!--[endif]--> Çamoğlu, (Poroy, Tekinalp), “Ortaklıklar”, s. 308.
<!--[if !supportFootnotes]-->[44]<!--[endif]--> Çamoğlu, (Poroy, Tekinalp), “Ortaklıklar”, s. 308.
<!--[if !supportFootnotes]-->[45]<!--[endif]--> Çamoğlu, (Poroy, Tekinalp), “Ortaklıklar”, s. 313; Kiper, “Uygulamada Ticaret Şir­ketleri”, İstanbul 1996, s. 459; Pulaşlı, s. 238.
<!--[if !supportFootnotes]-->[46]<!--[endif]--> Kırca, İsmail, “Anonim Şirket Yönetim Kurulu Üyeliği Seçimine İlişkin Kararla­rın Hükümsüzlüğü”, Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal Tekinalp’e Armağan, C. 1, İstan­bul 2002, s. 495.
<!--[if !supportFootnotes]-->[47]<!--[endif]--> Aynı yönde, Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesi, 28/9/1992 T., E: 2651, K: 9311.
<!--[if !supportFootnotes]-->[48]<!--[endif]--> Kırca, s. 498; aynı görüşte Çevik, s. 410, 411.
<!--[if !supportFootnotes]-->[49]<!--[endif]--> Çamoğlu, (Poroy, Tekinalp), “Ortaklıklar”, s. 309.
<!--[if !supportFootnotes]-->[52]<!--[endif]--> Çamoğlu, (Poroy, Tekinalp), “Ortaklıklar”, s. 308; Pulaşlı, s. 239.
<!--[if !supportFootnotes]-->[53]<!--[endif]--> Çamoğlu, (Poroy, Tekinalp), “Ortaklıklar”, s. 309; Pulaşlı, s. 240.
<!--[if !supportFootnotes]-->[54]<!--[endif]--> Çamoğlu, (Poroy, Tekinalp), “Ortaklıklar”, s. 310; Çevik, s. 409, 410.
<!--[if !supportFootnotes]-->[56]<!--[endif]--> Çamoğlu, (Poroy, Tekinalp), “Ortaklıklar”, s. 310; Çevik, s. 415, 416.
<!--[if !supportFootnotes]-->[58]<!--[endif]--> Pulaşlı, s. 241; Yargıtayın gündeme bağlılık ile ilgili olarak “Ortaklık genel kurulu­nun birinci toplantısında toplantı yeter sayısı oluşmamış ve ikinci toplantı yapıl­mışsa, bu toplantıda birinci toplantının gündemi görüşülür. Bu gündemde herhangi bir ek yapılamaz. Ancak, ek yapılması gerekirse, olağanüstü genel kurul toplantısı yapıla­rak bu toplantı gündemi olarak görüşülebilir.” Kararı mevcuttur. Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesinin, 28.03.1974 T, 645 E.1075 K.
<!--[if !supportFootnotes]-->[59]<!--[endif]--> Çamoğlu, (Poroy, Tekinalp), “Ortaklıklar”, s. 312; Krş. İmregün, “gündemde se­çim maddesi yer almamış olsa dahi, genel kurul yapılan görüşmeler sonucu yönetim kurulunun azline giderse, derhal yeni bir seçim yapabilir. Bu gündeme bağlılık ilkesinin bir istisnasıdır. Genel kurulun güveni kalmadığı yönetim kuruluna gelecek toplantıya kadar ortaklık yönetim ve temsilini bırakması beklenemez.” s. 341.
<!--[if !supportFootnotes]-->[60]<!--[endif]--> Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesinin, 2.7.1979 T. 1882 E.- 3487 K. (Çevik, s. 419).
<!--[if !supportFootnotes]-->[61]<!--[endif]--> Türk, H. Sami, “Anonim Ortaklık Genel Kurul Toplantılarında Gündeme Bağlı­lık İlkesi ve Yönetim Kurulu Üyelerinin Azil veya Seçimi”, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, Ankara 6-7 Ocak 1984, s. 175-222.
<!--[if !supportFootnotes]-->[66]<!--[endif]--> Arslan, İbrahim, “Anonim Şirketlerde Yönetim Yetkisinin Sınırlandırılması”, Konya 1994, s. 62, 63.; Çamoğlu, “Hukukî Sorumluluk”, s. 175.
<!--[if !supportFootnotes]-->[67]<!--[endif]--> İzmirli, Yadigar, “Anonim Şirketlerde Yönetim Kurulunun Organ Niteliğinin Kay­bedilmesi ve Hukukî Sonuçları”, Ankara 2001, s. 124.
<!--[if !supportFootnotes]-->[71]<!--[endif]--> Doğanay, C. I, s. 7338; İmregün, “Bilirkişi Raporları” (1985, 1986), İstanbul 2000, s. 194; İzmirli, s. 126.
<!--[if !supportFootnotes]-->[72]<!--[endif]--> Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesi, 8.11.1982 T. 3858 E. 4511 K.
<!--[if !supportFootnotes]-->[74]<!--[endif]--> Çamoğlu, (Poroy, Tekinalp), “Ortaklıklar”, s. 309; İzmirli, s. 127.
<!--[if !supportFootnotes]-->[75]<!--[endif]--> Palandt, Heınrıchs, p.29, s. 31, 32 (İzmirli, s. 128, dn. 148 atfen).
<!--[if !supportFootnotes]-->[76]<!--[endif]--> Ripert, Roblot, s. 819 (İzmirli, s. 128, dn. 150 atfen).
<!--[if !supportFootnotes]-->[77]<!--[endif]--> Şener, Oruç Hami, “Uygulamalı Ortaklıklar Hukuku”, Ankara 2002, s. 83, 84.
<!--[if !supportFootnotes]-->[78]<!--[endif]--> İFM, 12.12.1968 T. 1969, I, 377-380 (İzmirli, s. 133)
<!--[if !supportFootnotes]-->[80]<!--[endif]--> Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesi, 17.10.1989 T, 6381 E.5454 K. (Şener, s. 83).
<!--[if !supportFootnotes]-->[81]<!--[endif]--> Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesi, 21.02.1994 T, 4208 E.1331 K. (Şener, s. 83).
<!--[if !supportFootnotes]-->[82]<!--[endif]--> İzmirli, s. 136, yönetim kurulunun organ sıfatını kaybetmesi ile ilgili olarak açıl­ması gereken davaya ilişkin olarak bk. Eriş, Gönen, “Ticari İşletme ve Şirketler”, C. II, 3. bası, Ankara 2003, s. 2563 vd.
<!--[if !supportFootnotes]-->[85]<!--[endif]--> Moroğlu, Erdoğan, “Türk Ticaret Kanununa Göre Anonim Ortaklıkta Genel Ku­rul Kararlarının Hükümsüzlüğü”, Ankara 1993, s. 78, 79.
<!--[if !supportFootnotes]-->[86]<!--[endif]--> Çamoğlu, (Poroy, Tekinalp), “Ortaklıklar”, s. 310.
<!--[if !supportFootnotes]-->[87]<!--[endif]--> Çamoğlu, (Poroy, Tekinalp), “Ortaklıklar”, s. 310.
<!--[if !supportFootnotes]-->[89]<!--[endif]--> İzmirli, s. 87; Yavuz, Cevdet, “Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler”, C. II, İstan­bul s. 261.
<!--[if !supportFootnotes]-->[90]<!--[endif]--> Tandoğan, Haluk, “Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri”, C. II, 1987, s. 664.
<!--[if !supportFootnotes]-->[92]<!--[endif]--> İzmirli, s. 89; Yavuz, s. 262.
<!--[if !supportFootnotes]-->[95]<!--[endif]--> Çevik, s. 462; Domaniç, Hayri, “Anonim Şirketler Hukuku ve Uygulaması”, TTK Şerhi, C. II, İstanbul 1988, s. 481; Şener, s. 81.
<!--[if !supportFootnotes]-->[97]<!--[endif]--> Çamoğlu, (Poroy, Tekinalp), “Ortaklıklar”, s. 310.
<!--[if !supportFootnotes]-->[99]<!--[endif]--> Çamoğlu, s. 343; İzmirli, s. 92.
<!--[if !supportFootnotes]-->[105]<!--[endif]--> Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesinin 30.11.1992 T., 6270 E. 11024 K.
<!--[if !supportFootnotes]-->[106]<!--[endif]--> İzmirli, s. 94; aynı görüşte, Şener, s. 83.
<!--[if !supportFootnotes]-->[107]<!--[endif]--> İzmirli, s. 94; Krş. İmregün, “Görev süresini aşan yönetim kurulu üyeleri, genel kurul herhangi bir nedenle toplanmaması hâlinde sicilde temsilci olarak görüldükleri sürece, sübjektif iyiniyet sahibi üçüncü kişilere karşı ortaklığı temsil yetkisini haiz olurlar.” s. 23, 24.
<!--[if !supportFootnotes]-->[108]<!--[endif]--> Çamoğlu, Hukukî Sorumluluk, s. 183.
<!--[if !supportFootnotes]-->[112]<!--[endif]--> İzmirli, s. 97; Yavuz, s. 262.
<!--[if !supportFootnotes]-->[113]<!--[endif]--> İzmirli, s. 97; Yavuz, s. 262.
<!--[if !supportFootnotes]-->[114]<!--[endif]--> İzmirli, s. 97; Yavuz, s. 262.